İttifak ve Cici Muhalefetimiz

Erdoğan’ı ilk yapılacak seçimde Saray’a taşımak lazım, malum. Bunun için de yüzde elli artı bir lazım en azından. E ama terazi tartmıyor, kantar çekmiyor, ne yapmalı? Şuradan biraz daha ağırlık koyalım. Ah, az kaldı ama yetmedi. Şurada da birkaç dirhem olacaktı…

Filan.

Erdoğan ve çetesinin yaptıklarına, karşısındakilerin de dediklerine bakılırsa, her iki taraf da benzer bir animasyon izliyor. Yürekler ağızda, acaba bu defa kalkacak mı Erdoğan’ı taşıyan kefe şöyle yukarıya…

Eğer partiler, üzerinde ağırlıkları yazan dirhemler olsaydı, onlara oy veren seçmenler o ağırlıkları teşkil eden, dünyada olup bitene kayıtsız atomlar olsaydı, bu heyecana katılmaktan başka şansımız yoktu. Ama öyle değiller. Seçmenler karşılıklı etkileşimle kimyasal reaksiyona girebilen atomlar. Ve daha mühimi, kimyasal reaksiyonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, daha doğrusu hangi reaksiyonun gerçekleşeceği, çevre şartlarına bağlı. Çevre ısısı şu kadarsa mesela, ortamdaki kimyasallar şöyle bir reaksiyona girer, daha düşükse böyle…

Daha da mühimi şu ki, toplam kütleyi artırsın diye raftan aldığınız şişeyi elinizdeki malzemenin üzerine boca edersiniz, bir de bakmışsınız ki hiç hesapta olmayan şeyler olmuş, şu kadar malzeme buharlaşmış, şu kadarı eriyip akmış. Daha önce bir araya getirdikleriniz de dağılıvermiş. Kimya bu, tekin değil.

Seçimin neticesini belirleyen şey, partilerin bundan önceki seçimlerde tartılmış kütleleri değil. Mevcut şartlarda, mevcut çevre şartlarında ne tür kimyasal reaksiyonların olup bitiyor olduğu…

İttifak tartışmaları başladığından itibaren, muhalefet yaptığını zanneden ahmaklar, “ama hani koalisyon dönemi sona ermişti” filan diye zırlamaya başladılar. Anladığım kadarıyla demek istedikleri şey, “bu yapılan şey, seçim öncesinden bir koalisyondur” demekti. Eh, daha önce de “koalisyon kötüdür” demişti Erdoğan ve çetesi. E ama bu kadar da tutarsızlık olmaz ki! Peki, koalisyon kötü ve biz de inandık. Sayenizde koalisyondan fena halde endişe duymaya başladık. O halde size oy vermemiz için bir sebep var mı? Koalisyonsuz iktidar olma şansınız var mı? Yok. O halde…

Sonra derin matematik bilgisi gerektiren bir takım tablolar sundular seçmenin hizmetine. Neymiş, ittifaklara imkân sağlayan düzenleme, filanca milletvekilliğini falanca partiden alıp bir başkasına veriyormuş. Ay ne kadar adaletsiz bir durum. Memleketimde hiç olmayan türden bir hırsızlık hali. Behemehâl müdahale edelim. Ne yapalım mesela? İttifaklara imkân sağlayan düzenlemeye mani olalım. Ne yapalım da bu işi yapalım?

Şimdilerde, Erdoğan Saadet’le flört ediyor ya, birden bir Saadet aşkı başladı malum muhalif çevrelerde. Erdoğan Saadete de kumpas kuruyormuş da…

Bu minval üzere gidiyor muhalefetimizin muhalefeti.

Başta CHP olmak üzere, Erdoğan’a karşı olanların Kürtçülük yapmayanlarının tamamının ruh hali, yukarıdaki itirazlardan hissediliyor —Kürtçülerin anladığım kadarıyla gündemleri başka, ittifakla filan uğraşacak takatleri yok belki de. Yukarıdaki itirazlardan hissedilen de, en başta söylediğim gibi, şurada iki dirhem daha bulursa acaba Erdoğan lazımı ikmal etmiş olacak mı diye yürek çarpıntıları arasında seyretmek ve endişe içinde itiraz etmek. Neye? Ne olursa ona…

Ortamda yüzergezer kimyasallar var, yığınla… Muhtemelen Erdoğan’ın çaresizlik içinde bir araya getirmeye çalıştıklarından çok daha fazla. Ve CHP, Akşener ve saire “devletçi” muhalif blokun onlarla reaksiyona girme hayalleri bile yok. Hâlbuki mesela, bu manasız ve kendilerini aşırı zayıf gösteren şeyleri yapacaklarına ortamda dolaşıp duran başıboş kimyasalları anlamaya çalışsalar, birkaç beklenmedik reaksiyon vuku bulsa, o reaksiyonların neticesinde enerji açığa çıkacak, ortamın ısısı yükselecek, yükselen ısı daha önce Erdoğan’ın bir biçimde bir araya getirdiği karmaşık bileşiğin bir yerlerinde çözülmelere yol açacak… Filan.

Boşuna konuşuyorum, kimya bilmiyorlar.

Bir kalecinin önüne on tane Messi koysanız, o takımdan hayır gelmez. Messi’nin futbolculuk sıkleti diğer bütün aktif futbolcularınkinden fazla. On tanesini bir araya toplayınca… Üüf! Ne biçim ağır çeker takım. Çeker mi? Çekmez. Aksine, vasat bir takım karşısında bile yenilir. Yani bahse konu olan insan ve onun sosyal örgütlülüğü ise, başka türlü düşünmek lazım gelir.

Boşuna konuşuyorum, futbol da bilmiyorlar —ilaveten yapmaya talip oldukları ciddi işlerin futbol ile kıyaslandığını işitseler, Erdoğan’a karşı sergileyemedikleri şiddeti bana misliyle sergiler, doğduğuma pişman ederler.

Kimya bilmiyorlar, futbol bilmiyorlar, ne biliyorlar? Toplama yapmayı biliyorlar.

Biliyorsunuzdur, “elinizde sadece bir çekiç varsa, her şey size çivi gibi görünür.” Bunların elindeki yegâne operatör toplama işlemi. Elmalarla armutları toplaya toplaya da… Ancak bu kadar oluyor.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin