İyiler ve Kötülük
Batı dünyası, yaklaşık iki yüzyıl boyunca, “eğer Tanrı hem kadirimutlak ve hem de ‘mutlak iyi’ ise, kötülük nereden kaynaklanıyor” sorusunun cevabını aradı. Bu süreç içinde şeytan durmaksızın yeniden yorumlandı, filan. Ama —öyle görünüyor ki— insanoğlunun repertuvarına pek de yeni şeyler eklenmedi bu süreçte. Neticede şeytan tarafından kandırılmış “kötü” insanlara vardık hep olduğu gibi. Ve o insanları tedavi etmek, olmadı tecrit etmek, o da olmadı imha etmek gibi “çözüm”lerden fazlasına zemin olmadı onca kafa yorma işi…
Öznelerin iyiliği, kötülüğü başka, yeryüzünde iyiliğin, kötülüğün zuhur etmesi başka. Bunlar farklı düzlemlerde gerçekleşiyorlar manasına söylüyorum.
Diyelim Musa’dan, İsa’dan, Muhammed’den, Marks’tan daha mahir bir peygamber zuhur etti ve “bütün insanlığın iyiliği”ni sağlayacak formülü buldu. Diyelim yirmi kişilik, her biri katıksız iyi olan insanlardan müteşekkil bir grup o formülü anladı ve dünyayı kurtarmak için kolları sıvadı. Mevcut otoriteler de, hepsi katıksız kötü olduklarından, onları tecrit etmek için her şeyi yaptılar/yapıyorlar. Bahsi geçen “iyiler”, mesajı efektif bir biçimde yaymanın yolunu bulana kadar, diyelim Kapadokya mağaralarına saklandılar.
Hepsi katıksız iyiler, dediğim gibi… Her biri, “bütün” insanlığın iyiliği için kendilerini feda etmekte tereddüt etmeyecek kadar iyiler. Ama hepsi tastamam birbirinin aynı —her biri kusursuz iyi ya. Mesela hiçbiri avlanmayı bilmiyor. Hiçbiri ateş yakmayı bilmiyor mesela. Aç kalacaklar. Donacaklar. Her geçen gün ölüme biraz daha yaklaşacaklar. Ölmeyi dert etmiyor olabilirler de… Bütün insanlığı kurtaracak mesaj kaybolacak. Kaybolmaması için hayatta kalmaları gerekiyor. Hayatta kalmak için de… Mesela en yakın köye gidip, ağıldan bir kuzu çalmaları…
Alın size kötülük. Tamamı iyi, “katıksız iyi” olan insanlardan zuhur eden kötülük. Hepsinin birbiçimli olmasından kaynaklanan kötülük. Aynılıktan kaynaklanan…
***
Diyelim bahse konu olan mesaj, aslında, “kötü” olan insanları teşhis etmenin ve onları kendilerine hiçbir zarar vermeden “iyileştirmenin” formülü olsun. Diyelim bahsi geçen yirmi kişi Kapadokya mağaralarında hayatta kalmanın yolunu da bulsunlar ve… Önce etraftaki köylerden başlayarak, herkesi iyileştirmeye başlasınlar. Filanca köy iyileşti mi? İyileşti. Hemen ötedeki? O da iyileşti. Böyle böyle yol alırken…
Filanca köydekiler, hepsi iyi özneler halini aldıklarından, ama bir biçimde işbölümünü gerçekleştirecek kadar farklılaşabilmelerinin de sayesinde, müreffeh bir hayata ulaştılar. Kimse kimseye kötülük etmiyor. Ortada kötülük yok zaten, çünkü kötülük yapacak özne yok.
Az ötedeki falanca köyde de aynı durum var. Derken falanca köyün sakinlerinin biri, rüzgâr enerjisini kullanmayı akıl ediyor. Eh, herhalde mutabıkız, iyi olmak ile icat yapmak arasında bir korelasyon yok. Ben çok iyi olabilirim ama bir icat yapamayabilirim, siz çok iyi olduğunuz halde benim akıl edemediğim bir şeyi akıl edebilirsiniz. Rüzgârı ehlileştirdiniz ve… Birden çok zenginleştiniz. Bizim köy de müreffeh bir köydü ama sizinki… Ohooo…
Ama çok iyisiniz. “Biz icat ettik, tekeli bizde” demediniz, “size de öğretelim” dediniz. Öğretiyorsunuz da… Durumumuz simetrik mi? Değil. Bizim kendimizi “borçlu” hissetmemiz için bir sebep var. Bu defa da, “ben” veya “biz” öznelerinin mevcudiyetinden kaynaklanan, “sizin köy – bizim köy” ayrımının varlığından kaynaklanan, “hepimiz”in birbiçimli “olmamasından” kaynaklanan bir kötülük var.
***
Demem şu: Dünyada kötülük var. Pek azı “öznelerin kötülüğü”nden kaynaklanıyor. Hemen hiçbiri özneleri iyileştirerek çözülebilir değil. Her bir kötülük, uygun tedaviler geliştirilerek ortadan kaldırılabilir —hangi tedavinin “uygun” olduğunun önceden bilinemez olduğunu da buraya not olarak düşeyim. Ama kötülükler ortadan kaldırıla kaldırıla kötülük kategorik olarak yok edilemez. Çünkü her tedavi, yeni kötülüklere yol açar.
Kötülüğün sayısız kaynağı varsa da, benim tasnif sistemime göre bunların üçü öne çıkarılabilir.
Birincisi, bu meselede de ayan beyan göründüğü gibi, düzlemleri karıştırmak. İnsanın iyiliği ile yeryüzünde ortaya çıkan iyilik arasında birebir münasebet kurmak mesela. Yani zihinsel/kavramsal hatalar… Yani cehalet.
İkincisi, daha önce de müteaddit defalar iddia ettiğim gibi, kötülüğü kategorik olarak ortadan kaldırma iddiası. Yani haddini şaşırmak…
Üçüncüsü, kurallarla değil de insanlarla uğraşmak. Kötülükle mücadele şemsiyesi altında kuralları değiştirmeye çalışmak yerine insanları değiştirmeye çalışmak.