Kadın İşi
Geçen gün bir arkadaşım, bir anket üzerinde konuşurken, “bence kararsızlar muhalif seçenekler arasında kararsız, dolayısıyla eşit dağıtılması yanlış” dedi. Prensip olarak —yani kararsızların eşit dağıtılmasının yanlış olduğuna— katıldığım için ses etmedim ama meselenin bu kadar basit olduğunu zannetmiyorum.
Dün Medyascope’ta dokundum ama dokunup geçmek zorunda kaldım, başrolünde kadınların oynadığı bir hal var. Zannımca en az 2,5-3 puanlık bir kesim var ki, Erdoğan ve İnce arasında kararsızlar. Dönüp bir daha okumanıza lüzum yok, ben yanlış yazmadım, siz de yanlış okumadınız, Erdoğan ile İnce arasında kararsız olan, çoğu 40-60 yaş arasında, çoğu üç büyük şehir dışında ama şehirlerde yaşayan kadınlardan müteşekkil, 2,5-3 puanlık bir kesim olduğunu tahmin ediyorum.
Size —eğer bahsettiğim kesime mensup değilseniz— tuhaf görünüyor olabilir. Çünkü…
Şeyleri ağırlıklarına göre tasnif edebileceğimiz gibi, renklerine, mukavemetlerine, keskinliklerine ve sair özelliklerine göre tasnif edebilir, sıraya koyabiliriz. Politik aktörler hakkında da birimizin ağırlıklı olarak hesaba kattığı faktör bir diğerininkinden farklıdır —farklı olduğunu görüyorsunuz. Herkese kendi seçtiği ölçü aleti, siyasi aktörleri değerlendirmek için en uygun ölçü aleti olarak görünüyor ama… İşte kimi tartıyor, kimi elinde mezura, kimininkinde bir spektrometre… Hayat böyle.
Sözünü ettiğim, 40-60 yaş arasındaki kadınların bir bölümünün kafası uzun süredir rahattı. Erdoğan’a oy veriyorlardı ve zaten de ortadaki seçenekler arasında onların kriterlerine uyan, eleklerinden geçebilen herhangi başka bir aktör yoktu. Bu seçimde iki sebeple kafaları karışık.
Birincisi İnce. Eğer CHP mesela Kılıçdaroğlu’nu veya Gül’ü aday gösterseydi, bahsettiğim kadınların zihinsel konforu yaralanmayacaktı. Akşener onlar için bir çeldirici değil. Karamollaoğlu da değil. Demirtaş olabilirdi —ki sözünü ettiğim kesimin Kürt olanları için zaten öyle. Dolayısıyla, eğer İnce aday olup şu şahit olduğumuz profili sergilemeseydi, ortada bir sıkıntı olmayacaktı. Ama İnce sahneye çıktı. Sözünü ettiğim kadınların kafası karıştı. İnce, sözünü ettiğim kadınların sözünü ettiğim eleklerinden geçebilecek biri…
İkinci faktör ise, o kadınların çocukları —bilhassa oğulları. O kadınlar, mesela kocalarından, annelerinden ve hatta babalarından gelecek telkinlere kapalılar —ki babaları, eğer yaşıyorsa, zaten onların Erdoğan’a oy vermelerini telkin ediyordur galip ihtimal. Ama oğullarından gelen telkinlere açıklar ve oğulları onlara “bu defa İnce’ye” diyorlar.
Sözünü ettiğim kadınların 24 Haziran’da ne yapacaklarını bilmiyorum —anlaşıldığı kadarıyla onlar da henüz bilmiyorlar. Ama gözlediğim kadarıyla, sadece 2,5-3 puanlık bir kesimden söz ediyoruz. Erdoğan’ın arkasındaki kalın kadın duvarının kalanı dimdik duruyor.
Benim tahminlerime göre, bunca şeyden sonra durmamaları gerekirdi. Yani ülkenin sosyolojisi hakkındaki “malumatımdan” çattığım “teoriye” göre, Erdoğan’ın sahada sergilediği performans kadınları ürkütmüş olmalıydı. Ama gördüğüm kadarıyla yanıldım. Bu yanılgının, gördüğüm kadarıyla, iki sebebi olabilir.
Birincisi başörtüsü meselesi. Başörtüsü, bugün AKP seçmeni olan kesimlerin büyük bölümü için bir semboldü. Ama erkekler için sadece bir sembol iken kadınlar için “esas mesele” idi. Bahse konu olan kesimin erkekleri başörtüsünü dibine kadar istismar ettiler ama kendileri hiçbir bedel ödemediler. Bütün bedelleri kadınlar ödedi. Şimdi elde ettikleri zaferi Erdoğan’a borçlu olduklarını düşünüyor olabilirler ve borçlarını ödemeye kararlı olabilirler.
İkincisi ise sağlık meselesi. Sadece insan türünde değil, bütün memelilerde, kadınlar hasta olur, erkekler ölür. Sağlık hizmetlerinde iyileşmeye, kadınlar daha hassastır. Eğer sahiden bir iyileşme varsa, kadınların hayatında çok şey değişmiştir. Ama sağlıkla ilgili başka —ve belki de daha mühim— bir husus var. Binali Yıldırım “kadınlar Acil Servise, oğullarına kız bakmaya geliyorlar” dediğinde gülünmüştü ama Eskişehir Büyükşehir Belediyesinin Stratejik Planını yaparken şaşkınlıkla öğrenmiştim ki… Birçok kadın evinden çıkamıyor, ancak “hastayım” derse, hastaneye gitmek için çıkabiliyor. Dolayısıyla hastaneler, kadınlar için sahiden de bir sosyalleşme alanı. Kadınların yalan söylediklerini, hasta olmadıkları halde hasta numarası yaptıklarını iddia etmiyorum. Evden dışarı çıkamayınca sahiden de kendilerini kötü hissediyorlar, hastaneye gidince ise “iyileşiyorlar”.
Bilmiyorum, belki bu faktörler çok belirleyici değildir. Belki belirleyicidirler ve başkaları da vardır. Ama neticede, gözlemlerime yaslanarak diyebilirim ki, zaten erkeklere kıyasla kadınlardan daha çok oy alagelen Erdoğan’ın arkasındaki kadın desteği sürüyor. Birkaç puanlık bir yonga koptu, nereye düşeceği pek belli değil.