Kahrolsun amazon.com
Nicholas Carr, on yıllık İnternet tecrübesinden yola çıkarak bir kitap yazmış. New Scientist de kitabı değerlendirmiş (https://www.newscientist.com/article/mg23130912-000-cramped-unpleasant-and-vulgar-is-this-the-internet-we-planned/?utm_source=NSNS&utm_medium=ILC&utm_campaign=webpush&cmpid=ILC%257CNSNS%257C2016-GLOBAL-webpush-internet).
İnternet, bence, yaşamakta olduğumuz baş döndürücü değişim hızının müteharrik unsurlarının başında geliyor ve fakat kendisi kendi başına bir şey değil. Aynı zamanda, zaten değişmekte olan dünyanın değişiminin bir ürünü…
Şöyle söyleyeyim: Eğer insanlık daha adem-i merkezi, daha asenkron, daha seyrek ilişkiler istikametine doğru yönelmiş olmasaydı, üç yüzyıldır yol aldığı istikamette daha da ilerlemeye çalışıyor olsaydı, tastamam aynı teknolojik bileşenler ortaya çıktığı halde İnternet diye bir şey olmazdı —olsa da olduğu gibi olmazdı.
Dolayısıyla, New Scientist’teki tanıtım yazısının daha başlığı falsolu —biz İnterneti planlamadık. Kimse planlamadı. Eğer 1990’larda 30’ların, 40’ların ruhu yaşıyor olsaydı, o vakit birileri İnternet’i meydana getiren unsurlar ortaya çıktığında, İnternet’e benzer bir şeyler planlayacaklardı. Anlaşılan o ki, ortaya çıkacak olan şey her nasıl bir şey olursa, birilerini tatmin edecekti. En azından, itirazlar şimdiki dille dile getirilmeyecekti.
İnternet’in çok yoğun, çok kapsamlı, çok derinlikli bir biçimde eleştirilmesi gerektiği kanaatindeyim, çünkü —başta da söyledim— değişimin başlıca dinamolarından biri İnternet. Onun sağlıksızlığı, çok şeyin sağlıksızlığına yol açacak/açıyor. Ancak New Scientist’teki değerlendirmeden anladığım kadarıyla Carr’ın eleştirisinin İnternetin sağlığına herhangi bir katkısı yok. Daha çok, televizyonlar yaygınlaşırken yapılan, bir nesil geçmeden manasızlaşan kaygıları andırıyor.
E, evet, televizyon hepimizin hayatını değiştirdi. Televizyonun başlıca aktör olduğu süreçte, başta komşuluk olmak üzere yığınla şeyi kaybettik. Ama sürecin başında yapılan büyük ölçekli öngörülerin neredeyse hiçbiri gerçekleşmedi. İnsanoğlu yeni bir şey icat etmişti ve onunla nasıl başa çıkacağını öğrenene kadar ham bir biçimde debelendi. O hamlıktan bugün eser yok. Şimdi benzer bir süreç İnternetle yaşanıyor. Hamız. Şimdi İnternetle yapıp ettiklerimizin, orta vadede herhangi bir temsil kabiliyeti yok.
Yani…
New Sceintist’in “kitapta öne çıkan iki nota” diye vurguladığı noktaların birincisinin hiçbir hükmü yok. Evet, şimdi sosyal medyayı güncellemek ikinci —ve üstelik ücretsiz— bir iş halini almış durumda. Ama bu hal böyle sürmeyecek. İnternet başında içerik yaymak için harcanan süre kısalacağı için değil, iş kavramı, ücret kavramı değişeceği/değişmekte olduğu için…
***
Gelelim ikinci noktaya…
Şairaneliğin imkânsızlaşmasına üzülelim, tamam da, amazon.com’un dakikada 83 000 dolarlık işlem yapması bizi neden rahatsız etsin?
Sahiden soruyorum: Hangi sebeple rahatsız olmamız gerekiyor? Yani mesela her biri dakikada 83 dolarlık işlem yapan bin amazon.com olsaydı? Anladığım kadarıyla rahatsız olmayacaktık. Ama öyle olmadı, çünkü, yazıda söylendiği şekliyle, “yeni bir şey yarattık ve fakat pazarlamacıların ve reklamcıların içeri girmesine imkan verdik”.
Pazarlamacı ve reklamcı olmayanların neredeyse hepsinin pazarlamacılardan ve reklamcılardan nefret etmesi yeni bir hadise değil. İnternete ihtiyaçları da yoktu bu mesaiyi sürdürmeleri için. Ve zaten dakikada bilmem kaç bin dolarlık işlem için amazon.com da elzem değil, Walmart da yüz binlerce bakkalın aleyhine benzer bir mesafeyi kat etmişti, İnternete hiç müracaat etmeden…
Pazarlamacı ve reklamcılar bizim içimizden çıkıyor. Çünkü sistemin onlara ihtiyacı var. Çünkü… Anlamak sahiden o kadar zor mu, ne zamandır talep tarafından çekilen bir ekonomide değil, arz tarafından itilen bir ekonomide yaşıyoruz. Çünkü… İhtiyacımız olandan çok fazlasını üretiyoruz. Üretimi —yani işi— kutsayıp dururken, pazarlamacılardan ve reklamcılardan şikâyet etmenin hiç manası yok.
Ve…
İşi böyle hallettikten sonra gelelim ücret —daha genelde gelir— meselesine… Bir amazon.com yerine bin tanesi neden tercihe şayan? Eh, zannediyorum ki şöyle akıl yürütülüyor: Bin amazon.com olsa, daha çok kişi gelir sahibi olacak. Süpermarketlerin yerine bakkallar olsa gibi…
(Bu arada, benim eski tüfek akranlarım, vaktinde, bakkallara da karşıydılar, hatırlatayım. Eh, nasıl olmasınlar, bakkal dediğin sermaye sahibi özel teşebbüs değil mi?)
Nasıl bir sürecin içinde yaşıyoruz? Migros on binlerce —hanidir gözümüze sempatik görünmeye başlamış— bakkalın yerini alıyor. Bakkallar işsiz ve dolayısıyla gelirsiz kalıyor. Migros, bu arada, bakkalların ekmeğini çalmakla da kifayet etmemiş, Göcek koylarında gezen bir market de yapmış yani, belirteyim. Dolayısıyla Göcek koylarında perakende satış yapan küçük esnaf da işsiz kalıyor. Böyle böyle, işsiz kalanlar artıyor, bütün işler —ve elbette gelirler— birkaç elde toplanıyor. Uzunca bir süredir böyle oluyor, öyle değil mi? Elcevap: Öyle oluyor, çünkü biz neredeyse otuz yıldır kahraman bakkalı süpermarkete karşı müdafaa ediyoruz.
Netice?
Migros’un veya amazon.com’un işlem hacimleri de, gelirleri de olağanüstü bir hızla yükseliyor. Kaygılarımızda haklı mıymışız? Baktığınız yere göre değişir. Madem durmadan birileri gelir kaybedip duruyor, Migros’un ve amazon.com’un yaptığı olağanüstü ciroya sebep olan alışverişleri kim yapıyor? Dakikada 83 000 dolar harcayanlar kimler? Artık bir bakkalları da olmadığına, hatta işçi olarak çalışacakları fabrikalar da kalmadığına göre, bu harcamayı yapacak geliri nereden elde ediyorlar?
Migros’u, amazon.com’u doğru çözümler olarak görüyor değilim. Ben de herkesle birlikte, devasa alışveriş düğümlerine sövüp sayabilirim. Ama böyle yapmakla meselenin anlaşılabileceğine de, çözülebileceğine de ihtimal vermiyorum. İşlerimizi kaybediyoruz —son yirmi yılda baş döndürücü bir hızla kaybediyoruz. Aslında daha da hızlı kaybetmemiz gerekirken, devletler işleri koruma amaçlı tedbirler geliştirdikleri için yapay olarak korunan işler sayesinde hızı düşürdüğümüz halde baş döndürücü bir hızla… Ama zenginleşiyoruz ve zenginlik, her nasılsa, toplumun katmanlarına yayılabiliyor. Elbette her yere eşit olarak değil… Ama eşitsizliğin de yeni bir şey olmadığını hatırlatayım.
***
Dünya baş döndürücü bir hızla değişiyor. İnternet bu süreçte başrollerden birini oynuyor. İnternetin sağlıksızlığı, yani, sadece bizi değil, daha çok gelecek nesillerin tamamını çok yakından alakadar ediyor. Dolayısıyla İnternet konusunda hepimizin hassas olmasında, onu eleştirmesinde ziyadesiyle fayda var.
Ama..
Miadını çoktan doldurmuş, dünde kalmış, manasız hassasiyetlerden çok daha fazlasına ihtiyacımız var.