Kasabalılık
Sabancı Üniversitesinde bir grup, Türkiye’nin en eski işletmelerinin listesini çıkarmış. Yani bir zamanlar kurulmuş, halen hayatta olan, başka bir işletme tarafından yutulmamış ticari kuruluşların listesini. İlki 1777 yılında, yüzüncüsü 1939’da kurulmuş olan en eski yüz işletmenin illere göre dağılımı şöyle: İstanbul 34, Kayseri ve Konya 7’şer, Bursa 6, İzmir 4, Ankara ve Manisa 3’er, Balıkesir, Gaziantep, İskenderun ve Kütahya 2’şer, Adana, Antalya, Denizli, Isparta, Mardin, Samsun ve Trabzon ise 1’er… Etti 81.
Kalan 19 işletme sizce hangi şehirde olabilir?
Araştırmayı benimle paylaşan arkadaşımın da ifade ettiği gibi, veri toplamada eksiklikler olabilir. Ancak listedeki tuhaflığı değiştirecek ölçüde bir hata beklenmiyor. Tuhaf, çünkü listede 19 işletmeyle ikinci sırada yer alan şehir Eskişehir. Neden? Eskişehir’in özelliği ne?
***
Yıllarca Eskişehir’de yaşadım, Eskişehir hakkında düşündüm. Kendi gözlemlerime göre Eskişehir’de girişimci ruh son derece zayıftır. Şehrin performans gösterdiği alanlar servis sektörüyle sınırlıdır. Ama Eskişehir şehirdir. Bugün rekabet ettiği şehirlerin önemli bir bölümü kasabayken de Eskişehir şehirdi. Ankara mesela, bir kasabayken de Eskişehir şehirdi. Milli Mücadele sırasında Anadolu’yu ziyaret eden bir İngiliz gazetecinin hatıraları birkaç yıl önce —yanlış hatırlamıyorsam Bilgi Üniversitesi tarafından— yayınlanmıştı. Orada da görülüyordu ki, Eskişehir Ankara’dan çok öndeydi şehirleşme anlamında…
Anadolu’da, 19. Yüzyıla şehir olarak giren birçok yerleşim yeri var. Zamanında payitaht olmuş olan Konya ve Bursa, Anadolu’nun en büyük limanı olma özelliğini yakın tarihe kadar koruyan İzmir, şehzade şehirleri Manisa, Trabzon, Kütahya ve Amasya, ilave olarak Gaziantep ve —görmediğim ama okuduğum kadarıyla— Erzurum ve İskenderun bunların başında geliyor. Mesele şu: Bu şehirlerin önemli bir bölümü, 19. Yüzyılda büyük ölçekli bir iktisadi ve sosyal tahribata uğramış. Gayrimüslimlerin tasfiyesi sırasında bu tahribat olağanüstü boyutlara ulaşmış. Eskişehir de bu süreçte payını almış. Ama Eskişehir’i demiryolu kurtarmış. Demiryollarının kavşağında yer almış olması, Eskişehir’in kayıplarının kısmen telafi edilmesini sağlamış.
Zannediyorum yukarıdaki listede Eskişehir’in bu kadar orantısız bir biçimde temsil edilmesi de bu sayede olmuş.
***
Şehir mühim. Medeniyet şehir demek. Eskişehir de bir şehir, kasaba değil. O yüzden DP’li Polatkan Eskişehir’e seçim vaadi olarak bir otel, bir üniversite ve bir opera sunmuş. 1950’lerde… O tarihlerde siyasetçisinden bunları talep edebilecek bir şehir tasavvur edebiliyor musunuz?
Eskişehir bir şehir ve o yüzden Eskişehir’de kurulmuş olan akademi, bütün benzerlerinden çok daha yüksek bir performans sergilemiş. Eskişehir bugün, toplam nüfustaki öğrenci oranı açısından Muğla, Konya, Kütahya gibi birçok şehirden çok geride olduğu halde, o şehirlerin aksine, öğrenci şehri olarak algılanıyor. Çünkü Eskişehir, üniversite öğrencileri için bir cennet. Çünkü Eskişehir’de öğrenciler şehrin içinde yaşıyor, şehrin kıyısında sürgünde değiller.
***
Sayısız film, roman ve reklam, Amerikan, Fransız veya İngiliz kasabalarında hayatın Türkiye kasabalarındaki hayattan çok farklı olmadığını gösteriyor. Kasaba, insanların çeşitlilikten hoşlanmadığı, yabancıları tehdit olarak gördüğü, değişime olağanüstü direnç gösterilen yerdir. Kasaba, kasabada yetişeni damgalar. Kasabada hayal kuramazsınız.
Bu yüzden şehirler mühim. Ne kadar şehriniz olduğu, şehirlerinizin ne kadar şehir olduğu, kimin Cumhurbaşkanı, kimin Başbakan olduğundan mühim. Yirmi yıl sonra mesela, nasıl bir ülkede yaşıyor olduğumuz, bugün kimin Cumhurbaşkanı olduğundan çok, şehirlerimizin şimdi ne halde olduğuna bağlı olacak.
Türkiye’yi kasabalarda büyümüş insanlar yönetiyor. Sadece siyasetçiler manasında söylemiyorum, medyada, bürokraside, üniversitelerde, etkili noktalarda sayısız kasabalı var. Kocaman şehirlerde doğmuş olanlarının büyük bölümü de kasabalı. Bunun birçok sebebi var. Birincisi, Cumhuriyetin kısa sürede, şehirleşmeden vaz geçmiş olması mesela. İkincisi, dünyanın olağanüstü bir hızla şehirleştiği dönemde Türkiye’ye Demirel’in vaziyet etmiş olması. Ama bence en mühimi, Türkiye’nin şehirlerinin kasabalaşmış olması. Göz göre göre, gözlerimizin önünde, İzmir bile kasabalaştı.
İzmir’in kasabalaşmasına en çok katkıyı yapan Kocaoğlu, Atatürk’lü billboardların ardına saklanarak, üst üste seçim kazanıyor. Şehir ve İzmir konuşacağımıza Atatürk ve İslam filan konuşunca böyle oluyor işte.