Kazların Affına Sığınarak
Sakin olmalıyım…
CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, Meclis kürsüsünden, “Anadolu’da derler, öpeceğin surata tükürme, Erdoğan vaktinde şimdiki kankası Bahçeli’ye ‘zürriyetsiz’ dediydi”, mealinde bir konuşma yapmış. Nazikçe…
Salondaki AKP’li ve MHP’li “şeyler”, yani o konuşmada adı geçen Erdoğan ve Bahçeli’nin “şeyleri”, sıra kapaklarına vurarak, hakaret ederek, Çam’ı susturmaya çalışmışlar. Başkanvekili olan “şey”, “ama olmaz ki, şahsiyete döküyorsunuz” filan diye müdahil olmuş.
Çam çok ayıp etmiş yani. Şahsiyete dökmüş meseleyi. Şahsiyet namına dirhem müktesabatı olmayan onca “şey”in karşısında şahsiyete de dökülür mü mesele…
Sakin olmalıyım… İnsan kotasından sokakta dolanan bu şeylerin seviyesine inmemeliyim. Meclisin başkanı ne ki, başkanvekili ne olsun, değil mi ama…
Sonra… Bahçeli’ye zürriyetsiz denmesini içine sindiremeyen Bahçeli şeyleri, Bahçeli’ye zürriyetsiz diyen şeye güçleri yetmediğinden, bir dahaki vekillikleri yine o şeyin insafına kalmış olduğundan… Ne yapmışlar? Gidip “ama Erdoğan Bahçeli’ye zürriyetsiz dediydi” diyen Çam’ı dövmeye kalkmışlar. Sonra hepsi bir araya gelip Çam’a “sen bizim meclisimize üç defa gelme” diye ceza kesmiş, bir de para cezası vermişler.
İmdi… Bunlar milliyetçi. İyi mi? Bunlar acaba hangi milletin milliyetçisi? O millet ne zavallı bir millet olmalı…
(Bu vaka karşısında, CHP denen çetenin genel başkanı ve kendisini grup adına konuşma yetkisiyle donattıkları “şey” de özür dilemişler… İnsanın kanı donuyor, o ayrı. Sakin olmalıyım. Sakin…)
***
BBC 2 bir mini dizi yapmış. Dizi, mültecilik çevresinde dönen bin bir türlü pisliğin envanterini tek kalemde teşhir etmeye kalkan, fazla aceleci bir dizi olmuş. İzlerken, “ulan adam ‘bana bir daha söz hakkı düşmez, ne varsa hepsini söyleyeyim’ diye düşünmüş” gibi hissettim. MI5’ten İngiliz ordusuna, siyasete, medyaya, topluma… Herkese kendi kavlince giydirmiş. Arada da, emekli ordu mensubu bir İngiliz’in kotardığı insan kaçakçılığı işinde aracılık yapan üç Türk karakter var. Bir yerde “her sabah Türkiye’de uyanmadığımız için şükrediyoruz” manasına bir laf ediyor biri, üçü adına…
Vay!
Bir İngiliz dizisinde bir Türk karaktere böyle bir laf nasıl ettirilirmiş… Kıyamet koptu.
Bilhassa Bahçeli’nin şeyleri, ortalığı velveleye verdiler. Üç kazı versen güdemeyecek, mülkiyetine geçirdiği parti görünümlü çetesini ancak —kendisine ‘zürriyetsiz’ diyen ve bu dediği, daha önce ve sonra demiş olduğu onca lafın arasında en edeplisi olan— Erdoğan’a bordalayarak ayakta tutabilecek, yani çetesini bile besleme kabiliyeti olmayıp başka bir çeteye asalak olarak eklemleyerek ancak hayatta kalabilen Bahçeli zavallısının zırvalıklarını “vardır bizim Genel Başkanın bir bildiği” diye kabul eden “milliyetçi” tayfa… Üç kazı güdemeyecek Bahçeli’nin güdebildiği tayfa yani… Yani kaz kadar akılları, fikirleri, şahsiyetleri olmayan tayfa… Genel Başkanlarına “zürriyetsiz” denmesini içlerine sindirebilen ama bunun hatırlatılmasına karşı birden dayılanan tayfa… Ne kadar cesur ve kararlı olduklarını, mecliste Çam’a yaptıklarından gördük. Ama zaten defalarca görmüştük. Mesela küçük yaşta bir çocuğun eline silah verip, sokak ortasında bir biçare Ermeni’yi ensesinden vurdurduklarında da ne kadar mert, cesur olduklarını ispatlamışlardı.
Şimdi bu şeyler, “vay Türkiye hakkında nasıl böyle bir laf edilir” diye gürlüyorlar…
Edilir ulan. Milliyetçisi sizin çapınızda, sizin kalibrenizde olan bir milletin ülkesi hakkında çok daha fazlası edilir. Sizin gibi haysiyet fukaraları memleketin milliyetçiliği hakkında tekel sahibi iseler, o millet zaten her türlü hakareti hak ediyordur.
Da…
Esas mesele başka yerde. İmdi bu pislikler, İngilizler hakkında dillerine geleni söyleyecekler ama İngilizlerin “hiçbiri” Türkler hakkında bir şey söyleyemeyecekler. Kendilerinde bu hakkı görüyorlar. Böyle asimetrik bir kavrayışları var. Asimetri, beni bilen bilir, saygı duyduğum bir şey, ontolojik bir itirazım yok yani. Ama… Bu asimetri —her asimetri gibi— deşilmeyi hak ediyor. Nereden devşirdiniz bu hakkı? Neden İngilizlerde olmayan bir şeye sizin hakkınız var?
Çünkü “Türk’ün her şeye hakkı var, Türk ‘seçilmiş’ millettir.” Öyle mi? Siz de o Türk’ün hakkını müdafaa eden, o hakkı müdafaa ederken biçare bir adamı ensesinden vurdurmaktan, meclis kürsüsünde size bir şeyler hatırlatan birini susturmak ve güruh halinde dövmeye kalkmaktan fazlasını yapamayan sefiller… Rezilliğe bak. Bir kişiyi dövmeye bir güruh halinde gidecek kadar mertlikten mahrum pislikler, her şeye hakkı olan ‘seçilmiş’ bir kavim adına yapıyorlar bütün bu rezillikleri… Kaz kadar aklı, fikri, haysiyeti olmayan şeyler, “seçilmiş” kavmin haklarını müdafaa edecekler… Sevsinler sizi…
“Ne varmış bunda, bu bir dizi” diyene de dayılanıyorlar. “Gidin İngiltere’nize” filan edalarıyla… Kimsin ulan sen, kimin yurdundan kimi sürüyorsun? Pislik. Sen git Bahçeli denen üç kazı güdemez şeyin kazı olarak, Erdoğan denen şeyin önünüze —patronunuzun önüne yani— lütfedip atacağı kemiklerden payını almaya çalış, kurt bozuntusu. Kurt denen tür bir biçimde idrak edebilse ki siz onları sembol olarak kullanıyorsunuz, toptan intihar eder.
Bakın BBC —yani devlet kanalı— dizisinde, İngiliz ordusunun, gizli servisinin filan yerden yere vurulabiliyor olmasına gelmedik bile. Geçen hafta Işık arayıp “izle” dedikten sonra izlediğimde, üzerinde konuşulmaya değer şey olarak burası görünmüştü hâlbuki. Oralara gelemiyoruz.
Neden?
Kaz kafalılar, kaz haysiyetliler, ancak çete haline geldiklerinde ve silahsız insanları ensesinden vurarak hayatta kalabilecek şeyler, memleketin bekasının kendilerinden sorulmasını talep ediyorlar. Anlatabilir misin şimdi, eğer öyle olsaydı, memleketin bekası mümkün değildi. Zaten sizin gibi şeyler hak ettiklerinden çok daha fazlasını aldıkları için memleketin bekası tehdit altında. Bahçeli çapında herhangi bir şey, mesela Amerika’nın milliyetçiliğinin sigortası olsa, Amerika bile tez vakitte gümler. Sizin ahlakınız, kabiliyetiniz, dünya tasavvurunuz, herhangi bir eşit rekabet şartında, kazlarınki ile bile rekabet edemez.
Ve tekrar aynı noktaya geliyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim asimetri, aslında, ulus-devlet denen şeyin neden bu kadar şehvetle müdafaa edildiğini de gösteriyor. Şeyler aslında diyorlar ki, “ben burada İngiliz hakkında istediğimi derim, o da bana istediğini der, karışamamam ama onun dediğinin burada dolaşıma girmesini engellerim, burası benim.” Yani, “benim gibi süzme vasıfsızların bile kendisine hayat hakkı bulacağı bir ‘burası’ olmalı. Yoksa ben nasıl hayatta kalırım? Kendim kadar vasıfsız, ahlaksız, biçimsiz şeylerle bir araya gelip, Bahçeli gibi bir vasıfsızın başkanlığında çeteleştik, yine de bir partiyi bile sürdüremedik, daha büyük ölçekli bir vasıfsızlar çetesine yapıştık. Bu düzen sürmeli.”
Yani?
Asimetri aslında Türk’ün çok matah bir şey olduğunu varsaymaktan kaynaklanmıyor. Kendilerinin ne kadar zavallı olduğunu hissediyor olmaktan kaynaklanıyor. Eşit şartlarda kazlarla bile rekabet edecek vasıfları olmayan şeyler, rekabet imkânını ortadan kaldırmak için yapıyorlar yaptıklarını.
***
Erdoğan’ın şeyleri ile Bahçeli’nin şeyleri nasıl olup da bir araya geliverdiler? İşte bundan. Bunların herhangi biri, bir kaçı, hepsi bir araya gelseler, “ama Erdoğan Bahçeli hakkında ‘zürriyetsiz’ dediydi” gibi basit bir gerçeğin hakkından gelebilecek donanıma sahip değiller.
Sakin olmalıyım.
Aslında insan, bu ölçekte zavallılığı görünce, acıyor. İçi eziliyor.
Sonra bu pislikler lisanı, tarihi, insanlığı keyiflerince tahrip etmeye başladıklarında… Sonra ellerindeki bunca güce rağmen herhangi bir işi yoluna koyamayıp bir de zorbalığa müracaat ettiklerinde…
Yuh ulan size. Hepinize.
Kazlardan da özür dilerim, ilaveten…