Kek Dükkânı ve Süpermarket
Ali Saydam Alain de Botton’un yirmi dakikalık konuşmasından birçok vurucu tespit çıkarmış. Sahip olmak istenen mesleklerin başında çiftçilik değil bahçıvanlık geliyormuş söz temsili. İnsanların süpermarket değil kek dükkânı açmak istediğini söylemiş genç star, bir araştırmaya gönderme yaparak. Sözünü ettiği araştırmadan haberim yok. Ama neticeler şaşırtıcı değil.
Konuşmanın tamamını dinlemedim. Bu kadarından siz ne çıkarırsınız bilemem. Benim anladığım, kitle üretiminin heveslisi kalmadığını söyleyebiliriz. Pazarlama bir hizmet üretimidir ve süpermarket de pazarlamanın kitle halinde üretimidir. Yani süpermarket pazarlama fabrikasıdır. Çiftlik nasıl tarım fabrikasıysa… Okul bir eğitim fabrikası, hastane de sağlık fabrikasıdır ayrıca.
Fabrikalar sadece kitle üretimi yapmakla kalmadılar. Zihinsel kodumuzu da biçimlendirdiler. Mesela Britannica da fabrikasyon mantığın bir üründür bir manada. Ama Wikipedia veya Ekşi Sözlük başka bir zihinsel kodun ürünü.
***
Bugün kek dükkanlarının, bahçıvanlığın, Wikipedia’nın yanında olmak kolay. Ama unutmamak lazım, bundan sadece yüz yıl kadar önce, dünyanın o dönemdeki ikinci büyük süper gücü olan Fransa’da ortalama bir vatandaşın günlük ortalama geliri, bir somun ekmek, bir şişe şarap ve bir dilim peynire ancak yetiyordu. Bir Fransız olan Braudel öyle söylüyor. Muhtemelen birinci süper güç olan İngiltere’de durum farklı değildi.
Foucault’un bir davayı konu alan bir monografisinin satır aralarından öğreniyoruz ki, bir masa ve biri sağlam birkaç sandalyeden ibaret bir miras, mirasçıların birbirine girmesine yol açabiliyordu o dönemlerde. Onca fukaralık varken kek dükkânları, bahçıvanlık ve saire için hayal kurmak ziyadesiyle lükstü. Bugün bu işlerle heves edebiliyorsak, asli ihtiyaçlarımızı fabrikalarda birkaç kişi, olağanüstü düşük maliyetlerle üretebildiği için edebiliyoruz.
***
Faustvari, bir akıl ve bin elden mamul örgütler kurup, fukaralığın üstesinden geldik. Artık zenginiz. Çok zenginiz. Bundan yüz yıl önce çok zengin olanların bile hayal edemeyeceği şeylere, bugün en fukaralarımız sahip. Kimse birkaç kırık sandalyeden müteşekkil bir miras için dövüşmüyor.
Yani bugün bir süpermarket değil de bir kek dükkânı açmayı isteyebiliyorsak, yüz yıl boyunca açılmış ve dedelerimizi, babalarımızı işçileştirmiş olan fabrikalar sayesinde. O fabrikalaşma yaşanmasaydı, bugün hâlâ fabrikalaşmaya ihtiyacımız olacaktı.
Zurnanın zırt dediği yer de burası işte. Birileri bize, fabrikalaşmanın bir tarihi zaruret olduğunu, onun sayesinde bugünlere ulaştığımızı söyledikten sonra, daha da fabrikalaşmamız gerektiği neticesini çıkarıyor. Başkaları da fabrikalaşmaya sövüp sayıyor. İnsanları işçileştiren düzeni ve dolayısıyla da bu düzeni tesis etmiş olan insanı aşağılıyor.
Hâlbuki fabrikalara ihtiyacımız vardı, yaptık, artık ihtiyaç kalmadı. Artık kek dükkânları lazım. Ve, anlaşılan o ki, sıradan insanlar işin farkında. Bu da işin sevindirici yanı.
Cemalettin N. TAŞCI