Kılıçdaroğlu’ndan Lider İmal Etmek

Fransız ordularının sırtı yerden kalkmıyordu. Napolyon’un komutasında Avrupa’nın tozunu attılar. Ordular aynı ordulardı. Sadece komutanları değişmişti.

Napolyonların komutasında imkânsızı başaranların pek azını hatırlıyoruz. Napolyonların ise neredeyse her birini… Sadece askeri alandan söz etmiyorum. Siyasette, sanatta ve hatta iktisatta da birçok Napolyon yaşadı. Unutulması, ihmal edilmesi zor insanlardı hepsi. Hemen hepsini derin bir saygıyla hatırlıyoruz. Ama duyduğumuz saygı, genellikle, bolca korkuyu da ihtiva ediyor.

Aslında Napolyonların çoğu, yaşadıkları dönemde de ikircikli duygulara muhatap oldular. Mevcudiyetlerinden haberdar bile olmadığımız çağdaşları, bir yandan onlara yaltaklanıp sırtlarına alırlarken, bir yandan da onlardan bir an önce kurtulmanın hayallerini kurdular. Buldukları ilk fırsatta arkalarından hançerlediler.

Anlaşılmaz bir şey yok. Napolyon’dan önce Fransız ordularına komuta edenler birer komutandı. Napolyon ise lider. Liderler, onlar olmasa yapılamayacak olan şeylerin yapılmasını sağlayabilirler. Ama her vakit, onlar olmasa hiç mevcut olmayacak olan risklere de sebep olurlar.

***

Türkiye’de ahalinin siyasi tutumu hakkında, her biri diğerinden manasız bir yığın klişe dolaşıyor ortada. Bunlardan birine göre, ahali lidere rey verir. Eğer öyle olsaydı, Türkeş gibi birinin liderliğinde sittin sene yüzde sekizi aşamamış olan MHP’nin, Bahçeli’nin başkanlığında yerle yeksan olması lazım gelirdi. MHP, Bahçeli’yle girdiği ilk seçimde oylarını ikiye katladı ve yıllardır da yerini koruyor.

Seçmen davranışlarında liderin rolü olmadığını iddia etmiyorum. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de lidere ihtiyaç duyulan dönemler olur. Toplum bir lider yaratabilmek için seferber olur. Toplumun ihtiyacını hisseden birileri çıkar ve durumu doğru tahlil ederse, lider olabilirler. Fransız orduları her cephede yenilip durmasalardı, Napolyon diye biri de olmayacaktı.

Napolyon öncesindeki Fransa’nın hali, 20. Yüzyıl başlarındaki Türkiye’nin halini andırıyordu. Eğer bir lider çıkaramasalardı, tarih olup gideceklerdi. Olağanüstü şartlar yaşanıyordu. Olağan tedbirlerle düzlüğe çıkmak mümkün değildi.

***

Olağan tedbirlerin işe yaramayacağının ayan beyan göründüğüne, neredeyse herkesin bu hususta mutabık kaldığına nadiren rastlanır. Demek ki toplumda, her vakit, olağan düzenin işletilmesini talep edenler vardır. Eğer şartlar çok ağır değilse, fellik fellik bir lider arayanlar genellikle azınlıkta kalırlar.

Kaldı ki, lider dediğiniz mesela bir reklam ajansında, bir futbol takımında, bir gazetede, nispeten olağan şartlarda bile çok işe yarayabilir. Ama mesela bir fabrikada, faydası maliyetini nadiren geçer. Şartlar ne kadar olağanüstü olursa olsun, mesela apartman veya site yöneticinizin liderlik taslamasını herhalde istemezsiniz.

Türkiye’de CHP’ye nispeten yakın olan veya yaklaşabilecek olan kesimler, liderden hoşlanmazlar. Olağanüstü şartların bile, olağan süreçlerin daha iyi işletilmesiyle aşılmasını talep ederler.

Baykal bir liderdi. Varlığı CHP’de her daim bir sıkıntı kaynağı oldu. Bu sıkıntı hangi terimlerle ifade edilirse edilsin, aslında, liderin mevcudiyetinden hoşlanmayan kesimlere bir lider dayatılmasından kaynaklanıyordu. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bahse konu olan kesimlerde bir ferahlamaya yol açtıysa, en başta, kendilerine liderlik taslayan birinden kurtulmuş olmaları yüzündendi.

Şimdi Kılıçdaroğlu’ndan bir Napolyon yapmaya çalışılıyor. Napolyon istemeyen bir ordunun başına, Napolyon’u devirip gelen adamdan Napolyon yapmak… Üstelik ne vakit? Memleketin neredeyse topyekûn, bir başka Napolyon’dan yılmış olduğu bir dönemde…

Ayrıca şu da var: “Ben liderim” demekle lider olunmaz. Başkaları “sen lidersin” derse lider olur insan.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin