Kıpraşmayın!
İsmail Kılıçarslan çok bunalmış (http://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/cok-bunaldik-be-reis-2035677).
İnsanın içi kıyılıyor bir nevi.
Kendisini kelepçeyle meclis kürsüsüne bağlayan kadın milletvekili hakkında seks içerikli, derili merili espriler yapmayı uygun bulan adamla aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılıyormuş mesela. Değilmiş yani, ama öyle sanılıyormuş. Yazık!
Sadece bu kadarcık itiraz yükselttiğinde dahi hocacı diye, ihanetle yaftalanıyormuş. Yazık!
***
İnsanın içi kıyılıyor kıyılmaya da… Bence acele etmese iyi olur. Yaşadığı bunaltıyı abartmasa iyi olur. Bunlar Kılıçarslanların iyi günleri. Herkesin, hepimizin iyi günleri bunlar da… Kılıçarslangillerin çok iyi günleri…
Öyle reisinize her itiraz edeni aynı pakete koyacak, “Recep Tayyip Erdoğan’ı size vermeyeceksek, kendimizi size vermek istemediğimizdendir. Meselenin Recep Tayyip Erdoğan olduğuna bizi ikna etmeye çalışırken çektiğiniz pis numaraları yemiyorsak bundandır” filan diye dayılanacaksınız, sonra birileriyle aynı pakette sanılmaktan şikâyet edeceksiniz. Yok öyle yağma. Aynı pakettesiniz. Aynı safta, aynı kafada ve aynı mahalledesiniz. Memleket bir adamın keyfiyle, onun keyfi için tarumar edilirken, hepiniz oradaydınız. Hepiniz bu yıkım ihalesinde hisse sahibiydiniz. Hepiniz oradaydınız, hep orada kalacaksınız. Kıpraşmayın. Hep o derili merili espriler yapanlarla aynı çeteye mensuptunuz. Hep o çeteye mensup kalacaksınız. Derili merili espri yapamayacak olmaklardan filan bir imtiyaz aramaya kalkmayın. Hepiniz aynı hizadasınız.
***
Bunlar iyi günleriniz.
Ne olacak? Size hesap mı sorulacak? Memleket, reisinizin içine soktuğu bu bataklıktan çıkacak da size hesap sorulacak günlere mi kavuşacak?
Öyle olmayacak.
Ama eğer benim korktuğum kadar ani, şiddetli bir biçimde ölmeyecekse Türkiye, Erdoğan’ın ellerinde can çekişe çekişe ölecekse, önce sizler gideceksiniz. Binali Yıldırımlar, Burhan Kuzular, hatta Bekir Bozdağlar… Ve elbette İsmail Kılıçarslanlar…
“Yok artık” dendiğini duyar gibiyim.
“Bu sahnede artık Abdullah Gül’e yer yok” dediğimde de “yok artık” deniyordu. Üstelik çok daha gür bir sesle. Daha önce Abdüllatif Şener için, daha sonra Bülent Arınç, Davutoğlu filan için dediğimde de…
Hepiniz gideceksiniz. Son kullanım tarihi gelen her biriniz… Sırayla…
Daha çok acı çekeceksiniz. Daha neler sanılacak, daha nasıl yaftalanacaksınız, hayal bile edemezsiniz. Değil mi ki şimdi, “bunaldık” diye yine reisinize dilekçeler yazıyorsunuz, her bir şeyin kararını bir tek adamın vermesi için sıraya girenlerdensiniz, o sıradakilerle aynı yerde, o sıradasınız. O derili merili espriler yapanlardansınız. Kendinizi birinin iradesine endekslediniz miydi, artık yoksunuz. Yerlerden yer beğenme hakkınız yok. Hepiniz artık aynı adamın şeyinin kılı mertebesindesiniz. O kadarsınız ve günü geldiğinde kesilip kubura düşeceksiniz —o da, şimdiki mevkiniz ile kıyaslanınca, bir nevi terfi sayılır.
Üstelik onlardan, yani derili merili espriler yapan mahlûkattan daha alçaksınız.
Onlar hiç değilse, memleketin şehirleri bombalanırken, bu bombalamalara “ne oluyor” diyenler üniversiteden atılırken, keyfi terör tarifleri yapılıp her itiraz sahibi derdest edilirken ne yapıyor idilerse, aynı ahlak seviyesiyle devam ediyorlar. Sizin gibi o olup bitenlere “bık bık” edip şimdi derili merili espriler yapmamaklardan bir ahlaki üstünlük taslamaya kalkmıyorlar.
Çok alçaksınız.
Reina saldırganını konuşturmak için dört yaşındaki çocuğunu kullanmakta ahlaki sakınca olmadığını yazmış birileri de… Anladığımız kadarıyla Kılıçarslan’ın tüyleri diken diken olmuş. İnanamamış. Ulan bu memleketin dört yaşındaki çocukları, milletin ordusu tarafından kuşatılmış şehirlerde hastaneye götürülemedi be! Sizin gözünüzün önünde oldu olanlar. Bu memleketin yok canından yetiştirdiği insanlar bir barış dilekçesi imzaladı diye işten atıldılar keyfi rejimde, dört yaşındaki çocuklarına süt alamıyorlar. Gözünüzün önünde… Şimdi mi aklınıza geliyor dört yaşındaki çocukların insan olduğu?
Yuh!
***
Sen bittin İsmail Kılıçarslan!
Ne demek “15 Temmuz gecesi senin insanları sokağa çağırmandan önce meseleden haberdar olup, ne yapılması gerektiğini anlayıp insanları sokağa, direnişe, memlekete sahip çıkmaya çağırdığımız için…”? Sen kimsin de reisten önce bir meseleden haberdar olursun? Sen kimsin de kalabalıkları memlekete sahip çıkmaya çağırma işine sahip çıkarsın?
Bittin sen.
Bu memlekette, sayenizde, bütün kahramanlıklar reisin, bütün başarısızlıklar üst aklın… Sen kimsin? Kendini ne zannediyorsun? Öyle “FETÖ’den haber almakla suçlanmakla” yırtacağını mı zannediyorsun?
Canım benim! Bittin sen.
***
Adamın biri, kafatasının içindeki üç beş nöronun becerebildiği biricik işi becerip, kendi saltanatını tehdit eden her şeyi terör diye tarif ederken, hepiniz oradaydınız. “Ah ne kadar güzel buyurdu” diye vokal yaptınız, alkış tuttunuz. Hayatını, itibarını, işini kaybeden insanları zevklenerek seyrettiniz. 28 Şubatçılardan öğrendiklerinizi, onların bile yapmayı içlerine sindiremeyecekleri adilikle sahnelediniz. Memleketin ne kadar birikmiş moral sermayesi varsa, yüzlerce yılda imal edilmiş ne kadar kıymet varsa, vasıfsız bir adamın keyfi saltanatıyla trampa ettiniz. İtiraz edene, elinize geçirdiğiniz devletin bütün gücüyle çullandınız. Suçlar büyüdükçe şirretliğiniz büyüdü. Suçlar büyüdükçe, daha önce hayal edilemeyecek kadar alçaldınız.
Şimdi mi geldi aklınıza derili merili espriler, dört yaşındaki çocuklar.
Kıpraşmayın. Oradaydınız ve orada kalacaksınız. Bu milletin hafızasında, daha önce hiç görülmemiş pisliklerin alkışlayıcıları olarak mıhlandınız. Oradasınız ve orada kalacaksınız. Vicdan sahibiymiş, haysiyet sahibiymiş gibi rollere soyunmayın.