Kötülüğün Malzemesi
Öz annesi, Pontus Kralı VI. Mitridat’ı, henüz çocuk yaştayken zehirleyerek öldürmeye çalışmıştı. Ömrü, bu hatıranın etkisiyle, zehirlenme korkusuyla geçti. Zehirlenmeye karşı geliştirdiği tedbir çok enteresan oldu: Kendisini sürekli zehirledi. Azar azar…
VI. Mitridat’ı geçen gün, Ümit Kıvanç’ın Hainler Mezarlığı başlıklı yazısındaki (http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2016/07/hainler-mezarlg.html#more) aşağıya aldığım paragrafı okuduğumda hatırladım:
“Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? “Samimi Müslüman” diye bir insan kalmasın mı istiyorsunuz? İktidarınıza hizmet etmek dışında bir Müslümanca gaye kalmasın mı istiyorsunuz? Benim gibi salaklar, dindar olmadığı halde dindardan ahlâk, vicdan şu bu bekleyenler, çoktan anladık bu işin en azından bu topraklarda genel bir kültür ve davranış kodu haline gelmeyeceğini de, yine kanımızı damarımızda dondurmayı, en ahlâksız vicdansız kötü kalpli caniden beklenmeyecek haltları geçerken, öylesine, korkunç, yani korkutucu bir tabiîlikle yemeyi nasıl becerebiliyorsunuz? Nasıl bir malzemeden yapıldınız siz? İçinize hiç mi ruh koymadılar, hiç mi vicdan, hiç mi o… nasıl tarif edeceğimi bilemediğim şeyden..?”
İnsan sahiden merak ediyor, meydanda dolaşan bu mahlûkatı nasıl bir malzemeden yapmışlar. 15 Temmuz gecesi o abuk sabuk işleri işleyenleri, onlara karşı olup Hainler Mezarlığı akıl edenleri, televizyon ekranlarında veya gazete sütunlarında eski sahiplerini fütursuzca satanları, şimdilerde rakiplerine veya sahipsizlere Cemaatçi diye iftira atarak mevzi kazanmaya çalışanları nasıl bir malzemeden yapmışlar?
Cevabını az çok biliyorum –bildiğimi zannediyorum. Hepimizi aynı malzemeden yapmışlar. Onları, Ümit Kıvanç’ı, beni, sizi, VI. Mitridat’ı, annesini… Mesele şu ki, azı işe yarayan, azı ilaç olan şeyin çoğu zehir. VI. Mitridat bunu keşfetmişti. Sadece bunu değil… Asıl önemli keşfi, çoğu zehir olan şeye azar azar maruz kaldığınızda, zehir haline terfi eşiğinin yükseldiğini keşfetmesiydi.
Başımıza gelen, her birimizi zehirleyen şey, birilerinin malzemesinden kaynaklanmıyor. Dozdan kaynaklanıyor. Aşırılıktan…
Türkiye’de bütün ölçüler çoktan kaçtı. Hiçbir şey olağan dozda bir mana ifade etmiyor artık. Bu yüzden çocuğunu kaybetmiş bir anneyi kalabalıklara yuhalatmak gerekiyor. Düşmanları öldürmek yetmiyor, cansız bedenini Akrep’in arkasına bağlayıp cadde cadde gezdirmek gerekiyor. Yatak odalarına girip, aynalara JÖH, PÖH imzaları atmak gerekiyor. Şehirleri yıkmak gerekiyor. Hainler Mezarlığı gerekiyor. İdam gerekiyor. İdam için kalabalıkları şehvetle haykırtmak gerekiyor.
İşin vahim tarafı şu ki, doz yükseltildikçe, daha da yükseltilmesi gerekiyor. Malzemeleri bizim malzememiz. Ama hiçbir normal insanın göze alamayacağı kötülükleri yapa yapa, birkaç gün önce kendilerinin bile göze alamayacağı kötülüklerden başka çare bulamaz hale geliyorlar.
***
II. Dünya Harbi sırasında bir Kanadalı ressam bir tablo yapmış. Tablo bana pek bir şey ifade etmemişti, ama adı çok hoşuma gitmişti: Bir Gün İnsanlar Dönecek. Umuyorum ki bir gün dönecekler. Çünkü dönmeleri gerekiyor. Bizden artık bir şey olmaz. Bu kadar zehirlenmiş, bunları görmüş, bunları yaşamış, bunlara şahit olmuş olanların artık makul dozlara makul reaksiyonlar göstermesi olacak şey değil.
Bütün bunları yapanları, yapımına şehvetle katılanları filan saymıyorum bile…