Koza İpek Filan
Gülen çetesine, daha çete tabirini hak etmediği, henüz emeklemeye başladığı yıllardan bile karşıyım. AKP’ye daha ilk günden itibaren karşıydım. Ama iki karşı olma hali arasında anlamlı bir fark var.
Gülen çetesi, daha emeklemeye başladığı yıllarda, kudretin temerküz edilmesi esasına göre örgütlenen bir şeydi. Fikirlerine, dünyayı kavrayışlarına, yani mazrufa karşı çıkıp çıkmamak hususunda bir analize filan ihtiyacım yoktu. Zarfa karşıydım. Neferleşmiş bir sürü insandan mamul bir ordunun bir tek adamın hülyalarına göre pozisyon alması, benim açımdan, adamın ne düşündüğünden, ne yapmak istediğinden bağımsız olarak, son derece tehlikeliydi. Gülen’in dünyayı kavrayış tarzı ile benimki arasında zerre kadar benzerlik yok. Ama zaten kimsenin dünyayı kavrayış tarzı benimkine pek benzemiyor. Dolayısıyla aramızdaki uzlaşmaz çelişki Gülen’in sahip olduğu kavram haritasından kaynaklanmıyor. Kurduğu makinenin memleketin başına bela olacak olduğu, makinenin işleyiş tarzından belliydi zaten.
AKP’ye karşılığım ise, başlangıçta, zarftan kaynaklanmıyordu. Neticede bir siyasi partiydi ve her partiye olduğu gibi AKP’ye de muhalefet etmek için sebeplerim vardı. Hatırlatmak gerekiyor, 2003, 2004 yıllarında AKP için yapılan tahliller arasında, “başka hiçbir partide genel başkanın alternatifi yok ama AKP’de birbirine eşdeğer çok sayıda isim var” gibi tahliller de yer alıyordu. Bir tür olumlama olarak… Ve bence haklı bir tahlildi. AKP’nin bugün geldiği nokta, o yıllardakinden çok farklı. Bugün bir Erdoğan çetesi var orta yerde. Ama bu hale evrilmesi bir zaruret değildi. Yani kuruluşundaki yapısının tabii neticesi değil bugünkü hal. Şimdi Erdoğan hakkında imalarla konuşup duran zevatın kısa vadeli hesapları yüzünden AKP bu duruma geldi.
Bu şartlar altında Koza-İpek operasyonu filan gibi şeyler hakkında ne düşünmem gerekiyor?
Eğer sahiden de Gülen çetesinin hayat bağlarından biri koparılıyorsa, kendi hesabıma, operasyonu kimin ve nasıl yürüttüğü beni alakadar etmiyor. Kendisi hukuksuz, ahlaksız, sınır tanımaz bir teşkilatın kazınması sürecinde hukukun, ahlakın ve muhtelif sınırların hesaba katılmamasını dert etmiyorum.
Hatta…
Kendisi de devletle iç içe geçmiş bir çetenin, bu süreci böyle hukuksuz, ahlaksız ve sınır tanımaz bir biçimde yürütmesi, yani kendisine yakışacak bir biçimde yürütmesi, işime bile gelir. Gerçek yüzü görünüyor böylelikle.
Basın özgürlüğü filan gibi mevzulara gelmeye bence lüzum yok ama o konuda da diyeceğimi diyeyim. Akşam’da yazarken “GDO’lu haberler” gibi bir yazı yazmıştım. Filanca neticeyi hâsıl etmek için yapılan haber formatındaki şeyler, bana göre, haber başlığı altında tasnif edilemez. El konulan şeylerin hiçbiri basın olarak tasnif edilebilir şeyler değildi. Özgür değillerdi ve özgür olmayı hak ediyor da değiller. Onların özgürlüğü adına yapılan mücadeleyi basın özgürlüğü başlığıyla yürütmek, o şeyleri basın olarak tasnif etmeyi gerektiriyor ki, içinden çıkamayacağımız bir kavram kargaşasına düşme riski bir yana, basın denen şeyin mevcut halini meşrulaştırmaya da yol açar.