Kriz ve Savaş
Soner Yalçın geçenlerde 2016 yılının falına bakmış (http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/2016-1025323/). İlginç tespitler var ama biri bence çok manidar: İsviçre ve Finlandiya referanduma giderek herkese eşit maaş vermeyi halkına soracak diye tahminde bulunmuş.
Soner Yalçın’ın elinde belki de bir malumat vardır, bilmiyorum. Ama yazının gidişinden hissettiğim kadarıyla, bu sadece bir fantezi. Herhalde böyle bir referandum olmayacak. Zaten olup olmamasından daha mühim olan şey, Soner Yalçın’ın (veya herhangi birinin) aklına, çalışmayı eğlence/hobi haline getirecek radikal bir bölüşüm teknolojisi değişiminin gelebiliyor olması. Bundan mesela otuz yıl önce kimsenin aklına böyle şeyler gelmezdi. Çok devrimci bilim-kurgularda bile, benim bildiğim kadarıyla, böyle öngörüler yoktu.
Devam etmeden önce ayırayım: Herkese eşit maaş vermek başka, herkese –başka herhangi bir gelire ihtiyaç duymadan yaşamayı sağlayabilecek– bir taban gelir sağlamak çok başka şeyler. İlki bana çok manalı görünmüyor ama ikincisi hem mümkün hem de çok uzak değil gibi…
Soner Yalçın, böyle bir referandum yapılsa, reddedileceğini de tahmin etmiş. Bence de 2016’da böyle bir referandum yapılsa reddedilir. Çünkü dünyada hâlâ emeğin kutsallığı fikrinin ruhu dolaşıyor. 70’lerdeki kadar mukavim değil ama hâlâ geçerli.
Ama…
Tarihin çok hızlandığı bir dönemde yaşıyoruz. Mesela on yıl sonra böyle bir referandum yapılsa, ezici bir çoğunlukla Evet çıkabilir. Zaten de, referandumla veya değil, bu tür şeyler olacak…
Yıllar önce, 2008 krizinden çok yıllar önce, krizi tahmin etmiştim. Sonra da kriz, krizin altyapısı, karakteri hakkında çok şey yazdım, söyledim. Tekrarlamayayım. Ama aştığımızı her düşündüğümüzde daha derinleşerek dönen mevcut krizin, bölüşüm anlayışımızda radikal bir değişim olmadan ve bu anlayış değişimine uygun adımlar atılmadan gerçek anlamda aşılamayacağını düşünüyorum. Benim gördüğüm kadarıyla da, mümkün olan anlayış değişimi, bölüşümü emeğe endekslemekten vazgeçmek olacak.
***
İşin öteki yanına gelince…
Bu ölçekte iktisadi krizlerin hiçbiri bir dünya savaşı çıkmadan çözülmedi. Bu defa biraz farklı gelişti olaylar. Bir dünya savaşını tetikleyebilecek çok şey oldu ama herkes çok sağduyulu davrandı diye düşünüyorum.
Herkes?
Eh, pek de herkes değil galiba. Mesela Erdoğan’ın Türkiye’si pek de sağduyulu davranmadı. Özellikle de 2010’dan sonra… Hâlbuki küresel güçlerin bir dünya savaşından kaçınma eğilimleri, bazı mevzileri bu eğilime paralel olarak terk etmeye razılıkları, Türkiye’ye yeni fırsatlar doğurmuştu. Erdoğan bu fırsatları yanlış değerlendirdi. Daha fazla kazanma fırsatlarını her şeyi kazanma fırsatı olarak gördü.
Netice malum.
Erdoğan yalakalarının 2007-08 yıllarında çizdikleri tablo ile bugün –yani 2011 sonrasında– çizdikleri tablonun arasındaki farka bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
İlk tabloda Erdoğan, ağırlıklı olarak, kendisinden öncekilerin görmediklerini gören, Türkiye’nin gücünü idrak etmiş, bu idraki sayesinde de sonuçları hızla devşirmekte olan bir dünya lideri idi. Dünyada Türkiye’nin hissesi zaten olduğundan çok daha yüksekti ama Erdoğan’dan öncekiler bunu fark edemeyecek kadar pısırık insanlardı. Bu yüzden Türkiye’yi manasız bir cenderenin içinde tutmuşlardı. Tablonun hiçbir yerinde kan kırmızısı yoktu. Her şey son derece barışçı yollarla elde ediliyor idi.
Bugün bambaşka bir tablo var. Türkiye’nin hissesini talep etmiş, sırf bunu talep ettiği için de dünya tarafından –ve elbette içerideki aymazlar ve işbirlikçiler tarafından– namlunun ucuna yerleştirilmiş ama direnen bir Erdoğan tablosu çiziliyor. Her yanı kan kırmızı bir tablo…
Başlangıçta, yani Tunus’ta devrilmeye başlayan domino taşları Suriye’ye doğru ilerlerken, küresel güçlerin ajanları elbette her yerdeydi –bunun için maaş alıyorlar. Ama kimsenin donanması, uçak filoları seferber edilmemişti. Bugün Doğu Akdeniz bir donanmalar donanması haline gelmişse, bence, Erdoğan’ın bu işte hissesi çok büyük.
Yani Hitler benzetmesi cuk oturuyor.
Mesele şu: Erdoğan’ın Türkiye’si, Hitler’in Almanya’sından çok farklı. Amerikalılar kodu onaylamazsa, Türk uçaklarının kilitlendikleri hedef için füzelerini serbest bırakması bile mümkün değil.
Ee?
Görünen o ki, dünya savaşı Ortadoğu’da lokalize edilmeye çalışılıyor. Suudi Arabistan’ın sahneye çıkışı da, projenin eksiklerini ikmal etti.
Ortadoğu’da çıkan yangın dünyayı sarmadan kontrol altında tutulabilir mi? Bu soru, muhtemelen başkalarını çok alakadar ediyor. Ama bizim için giderek saçmalaşan bir soru halini alıyor. Görünen o ki, biz yanacağız. “Zaten yanmıyor muyuz” demeyin, daha işin başında bile değiliz.