Kullanışlılık ve Kıskançlık
Ömrü olanlar, 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın Ege kıyılarında neler yaşadığını öğrenecek herhalde. Yunanistan’a gitmek gibi bir alternatifin masaya gelip gelmediğini, geldiyse saat kaçta gelip kaçta masadan kaldırıldığını mesela…
Ama Erdoğan dâhil hiçbir aktörün iç dünyasında yaşanmış olanları güvenilir bir biçimde öğrenemeyeceğiz. Normal insan tabiatından yola çıkarak şunu tahmin edebiliriz ki, hemen herkes, birbirine tamamen zıt iki kutup arasında sarkaç gibi sallanmıştır bir süre. Abdülkadir Selvi’nin iddiasına göre Erdoğan’ı Ankara yerine İstanbul’a davet eden 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar mesela, bence, bu gerilimi en yoğun yaşayanlardan biridir ve herhalde yaşadıklarını en yakınındakilere bile anlatmayacaktır.
Kimseyi suçlamak, hatta ayıplamak derdinde değilim. Biz evlerimizde, alçaktan uçan uçakların ve birkaç kilometre ötede şarjör boşaltan ağır makinalıların gürültüsünden başka hiçbir rahatsız edici faktör olmadan yaşadık geceyi. Akşam saatlerinde benzer bir kaderi paylaştığımız on milyonlarca kişiyle yine benzer bir sabaha uyanacaktık, olaylar nasıl seyrederse seyretsin. Ama mesela Ümit Dündar için, topuzun ne yana devrileceği bir hayat memat meselesiydi. Ve belki de en çok onun için.
Anlaşılan o ki, ortak paydası Erdoğan düşmanlığı olan, nispeten daha geniş bir koalisyon kurulmuştu. En azından darbeciler, daha geniş bir koalisyonun mevcudiyetine inanıyorlardı. Eğer Selvi’nin iddia ettiği gibi darbe aslında 4 Mayıs günü yapılsaydı, belki de 15 Temmuz’dakine kıyasla daha büyük kuvvetler seferber edilebilirdi. Ama iki buçuk ayda çok önemli bir değişim gerçekleşti. TSK, Kürt öldürmek hususunda, tarihinin hiçbir döneminde sahip olamadığı imtiyazlara ulaştı. Darbe başarılı olsa bile muhtemelen egale edemeyeceği imtiyazlara… Anlaşılan o ki, birçok subay için, Kürt düşmanlığı, Erdoğan düşmanlığına baskın geldi.
“Anlaşılan o ki” diye başladım son cümleye. Ama aslında anladığım bir şey değil, çünkü elimde anlamaya yardımcı olacak kadar malumat yok. İşte Perinçek’in şehvetli açıklamaları, TSK generalleri hakkında sahip olduğum intiba filan… Hâlbuki bazı verilere bakınca, tastamam ters bir tablo bile görülebilir: Güneydoğu’da son aylarda gerçekleştirilen olağanüstü devlet terörünün şehvetli müteahhitlerinden bir bölümü de teşebbüsün mimarları arasındaydı. Bazı generaller, bölgede ölçünün kaçırılmış olmasından duydukları rahatsızlık yüzünden de son anda geri vitese takmış olabilirler.
Böyle iyimser bir bakış aklıma gecikmeyle geliyor. Genel olarak iyimserliğimi kaybetmiş olmamdan kaynaklanıyor da olabilir. Ama daha muhtemeli…
1990ların ikinci yarısından bu yana sürekli olarak ittifaklar kurup, ittifaklar bozarak buralara geldi Erdoğan. İttifak demek, özünde, karşılıklı kullanma demek. Erdoğan Gülen’i kullandı, Gülen de onu. Erdoğan Kürtleri kullandı, Kürtler de onu. Erdoğan ABD’yi kullandı, ABD de onu. Erdoğan İsrail’i kullandı, İsrail de onu.
Erdoğan’ın son müttefiki, yegâne dertleri “Kürtler anasını görmesin” olanlar. Onlar Erdoğan’ı kullanıyorlar, 15 Temmuz gecesi de Erdoğan onları kullanmış olmalı diye akıl yürütüyorum. Dolayısıyla aklıma ilk gelenin Kürt düşmanlığı ortak paydası olmasında anlaşılmaz bir hal yok.
***
Erdoğan kullanışlı bir adam ve herkesin onu kullanmaya kalkmasında da anlaşılmaz bir hal yok. Kullanışlılığı aklından, dehasından, vizyonundan filan kaynaklanmıyor. Daha önce defalarca ima ettiğim gibi, memleketin sosyolojisindeki en derin fay kırığında birikmiş, aklı başında herkesin —ne kadar ihtiraslı olursa olsun— açığa çıkarmaya korktuğu enerjiyi fütursuzca kullanmasından kaynaklanıyor.
15 Temmuz gecesi, Marmaris’te korku içinde olayların seyrini izlerken, anlaşılan o ki, sözünü ettiğim fay kırığına nihai kışkırtmayı yapmaktan başka bir seçenekle kendisini emniyette hissedemeyeceğine karar verdi.
Ve o enerji artık serbest.
“Bu memlekette linç girişimleri olması için devletin göz yumması bile yetmez” dedi bir arkadaşım, “ya bizzat kendi yapmıştır veya örgütlemiştir”. Haklı mı? Haklı. Bugüne kadar hep öyle oldu. Ama 15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece olanlar için devletin dahli, bence, şart değildi. Türkiye’nin sosyolojisi, o gece yaşananların devlet ihalesi olmadan, hür teşebbüsle gerçekleştirilebileceği kıvama zaten gelmişti.
Erdoğan —her zamanki gibi— bence yanlış hesap yaptı. Darbe teşebbüsünün akim kalması için serbest bıraktığı enerjiye ihtiyaç yoktu, bir. İkincisi, serbest bıraktığı enerji, sadece Erdoğan’ın düşmanlarını değil, bizzat Erdoğan’ın kendisini de enkaz altında bırakacak. Kanın tadını tattılar. Dahası, avlanmak için Erdoğan’a ihtiyaçları olmadığını da tecrübe ettiler.
Menderes’in, rivayete göre, “siz isterseniz Hilafeti de getirirsiniz” dediği, DP milletvekilleri idi. Neticede birkaç yüz kişi… Erdoğan’ın “siz isterseniz idam da gelir” dediği ise milyonlar. Erdoğan şahsi emniyeti için o milyonları kullandı. Şimdi o milyonlar Erdoğan’ı kullanacak. Kullanmaya kalkacak. Eğer Erdoğan buna izin verirse, olup bitecekleri kontrol etmek imkânsız olacak —çünkü o milyonlar, tecrübeyle sabit ki, her sabah bir yüksek doz kan ihtiyacıyla uyanacaklar. Yok, eğer milyonların kendisini kullanmasına izin vermezse, önce onu parçalayacaklar.
Erdoğan kullanışlı bir adam ve her isteyenin kendisini kullanmasına —ücreti mukabili— izin verdi. Ama kalabalıklar kıskanç olur, kullandıklarını başkalarıyla paylaşmaya yanaşmazlar. Dolayısıyla bugünden itibaren Erdoğan başka hiç kimse için kullanışlı biri değil.