Mahalle Baskısı

1970li yılların sonlarıydı. ODTÜ’de yeni ders yılı başlayalı henüz birkaç hafta olmuştu. Yurtta bir sohbet sırasında, arkadaşlardan biri, o sabah şahit olduğu bir sahneyi anlattı. Besbelli birinci sınıfa yeni gelmiş bir delikanlı, stadın arkasından MM binasına, devrimci marşlar söyleyerek tırmanıyormuş. Elindeki T cetvelini de bir tüfek gibi tutmuşmuş. Bu sahneye şahit olan arkadaş, ODTÜ’nün yeni gelen delikanlıları bile birkaç haftada bilinçlendirdiğini, bu yüzden de okulundan çok gurur duyduğunu söyledi.

Aynı arkadaş, aynı günlerde, mesela Gazi Eğitim’de benzer bir sahneye şahit olabilirdi. Gazi’li delikanlı elindeki nesneyi tabanca gibi tutup “Çırpınırdı Karadeniz” diye mırıldanıyor olacaktı muhtemelen. Bu halde, bizim arkadaşın Gazi Eğitim’e duyduğu nefret büyüyecekti. Gencecik delikanlıların beyinlerinin ne kadar kısa süre içinde yıkanabildiğine de şaşacaktı herhalde.

İster bilinçlendirme diye adlandırın, ister beyin yıkama, sözünü ettiğimiz hal mahalle baskısıdır. Hoş değil elbette, bir delikanlının ODTÜ’ye giderse şöyle, Gazi Eğitim’e giderse böyle biçimlenecek olması. Hoş değil, şu mahalle baskısı denen meret. Hep birlikte lanetleyelim onu. Lanetleyelim de…

***

Hepimiz mahallelerde büyüyoruz, mahallelerde biçim alıyoruz. Yani mesela siz neden Türkçe konuşuyorsunuz da Almanca veya Japonca konuşmuyorsunuz? Neden Türkçeyi, konuştuğunuz gibi konuşuyorsunuz? Hep mahalle baskısı yüzünden. Mahalle baskısı kavramını meşhur edenler, mesela, erkekte bıyıktan hoşlanmamaya başladıklarında, etraflarında birçok bıyıklı erkek vardı. Sonra kalmadı.

Bir adım daha atalım. Bundan on yıl önce neden kimsecikler mahalle baskısını mahkûm etmiyordu? Şimdi neden herkes mahkûm ediyor? Bir vakitler mahalle, mahalle baskısının yanındaydı. En azından kayıtsızdı bu hususta. Şimdi ise mahalle baskısına karşı bir mahalle baskısı var. RTE’yi bile koroya katılmaya mecbur etti yani.

***

Herkesin, dünyaya gelirken, rotasını ve varacağı yeri yanında getirdiği varsayılıyor galiba. Mesela bir delikanlı ODTÜ’ye gitse nasıl biri olacaksa, Atatürk Üniversitesi’ne gitse de aynı insan olabilecekmiş gibi. Mahalle baskısı onu yolundan şaşırtıyormuş gibi. Yok böyle bir dünya. Hepimiz kalabalık bir masadaki bilardo topları gibiyiz. Tercihlerimizi, yönelimlerimizi, yanımızda getirmiş değiliz. Hepsi diğer topların darbeleriyle oluşuyor.

Hiçbirimiz dünyaya asla alkol kullanmayacak biri olarak gelmiyoruz, söz temsili. Kullanmayanlar, kararlarını mahalle baskısıyla veriyor. Ama hiç kimsenin etiketinde de yaşı elverince alkol kullanması elzem diye yazmıyor. Arkadaş meclislerinin tadını ancak alkolle çıkarmayı, günün stresini akşam birkaç kadehle atmayı, gençliğinde, mahallede öğreniyor öğrenen.

Herkese kendi mahallesinde kendi maruz kaldığı ve başkalarına tatbik ettiği baskı saydam görünüyor galiba. Dolayısıyla kendi mahallesinin baskısını baskıdan saymıyor. Ama mahalle baskısı her yerde.

Kavram memlekette ilk meşhur edildiğinde, koskoca Şerif Mardin’in mahalle baskısını mahkûm eden bir tutum almış olamayacağını, terimi transfer edenlerin kendi yorumlarıyla asıl metni çarpıttıklarını düşünmüştüm. Sonra asıl metni okudum ve şaşırdım. Şaşırdım, çünkü eğer mahalle baskısı olmasaydı, insan toplulukları kusursuz gaz gibi davranırlardı, sosyoloji diye bir şey olmazdı.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin