Malazgirt
Sayın Cumhurbaşkanının himayeleriyle ilk defa kutlanıyor herhalde. Siz de bu vesileyle öğrenmiş olmalısınız ki, Malazgirt diye bir vaka var tarihimizde. Bilmiyordunuz ama öğrendiniz, 1071 yılının 26 Ağustos günü, Muş’un Malazgirt ovasında, Alparslan’ın ordusu Bizans ordusu ile karşı karşıya geldi ve… Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması başladı. O kutlu süreç…
Biliyor muydunuz yoksa? Hayret! Nereden biliyordunuz? Nasıl biliyor olabilirsiniz ki? Bugüne kadar gâvurun rehin aldığı ve Erdoğan sayesinde ancak hürriyetini ilan etmiş olan Türk-İslam devleti, diğer bütün kahramanlık hikâyelerimiz gibi Malazgirt’i de bilmeyin diye ne taklalar atmıştı hâlbuki. Hatta Kemal, sırf ileride kurmayı düşündüğü o melun rejim Malazgirt’i daha kolay unutturabilsin diye, Büyük Taarruz’u da 26 Ağustos’ta başlatmıştı. Gerçi Büyük Taarruz diye bir şey de yok da… Yani hikâyeye 26 Ağustos’u eklemeyi ihmal etmemişti.
Ama yemezler. Artık yemiyorlar yani. Çünkü…
Çok şükür bir Erdoğan’ımız var, bütün karanlıkları dağıtan bir güneş gibi ufuklarımıza doğan… Korkun ulan Kemalistler, gâvurlar! Korkun!
Bu yıla kadar sadece bir avuç vatansever, kandırılamamış, uyuşturulamamış nadide insanımızın biliyor olduğu, ruhlarının en derinlerindeki kuvözde sakladıkları, besledikleri, günü gelsin diye bekledikleri bilgi ve hassasiyet, artık Erdoğan’ımız sayesinde, açığa çıkıyor. Öğrendiniz işte 1071 yılının 26 Ağustosunda, Muş’un Malazgirt ovasında…
Öğrendiniz artık ve bilmiyor gibi davranamazsınız. Davranmazsınız değil mi? Davranmayın. Yoksa… Maazallah, büyük Türk büyüğü Sedat Peker sizi bayrak direğine filan asar ha! Daha da büyük Türk büyüğü Süleyman Soylu aslınızı ifşa eder, o kadar büyük olmasa da büyük Türk büyüğü savcılar derhal vazifelerini yerine getirir, büyük Türk hukuku canınıza okur filan… Hani kendinizi düşünmüyorsanız sevdiklerinizi düşünün, Malazgirt’in mana ve ehemmiyetini derhal idrak edin. Derhal. Bugünden tezi yok.
Hadi bugüne kadar bilmiyordunuz, bilenlerden değildiniz. Bugün öğrendiniz. Alın elinize yayı, okunuzu yerleştirin ve… Neyse işte, ne lazımsa…
***
Erdoğan ve çetesi durmadan böyle yeni icatlar çıkarıyor ya. Kendilerini kıymetli olan biricik bilgi ve hassasiyetin muhafızı olarak pazarlayan güruh, her gün yeni bir icatla ortaya çıkıyor ya. Size öyle geliyor olabilir ki, bir önceki zaferlerinden aldıkları cesaretle yeni bir sefere çıkıyorlar. Sizi temin ederim ki öyle değil. Cephanelerini yakmış ama karınlarını doyuracak bir kuş düşürememiş oluyorlar, daha büyük bir hamle gerekiyor her gün.
Her gün yeniden ve daha büyük bir zırvalığa ihtiyacı var Erdoğan’ın. Erdoğan’ın yanında hizalanmış, herhangi bir işe yarar iş beceremeyeceklerini çoktan hissetmiş manasız mahlûkattan mamul çete, sahiden çok kıymetli olduğunu zannettikleri, bütün kilitleri açacağını ümit ettikleri, sadece kendilerinin bildiğini vehmettikleri bilginin hiçbir manası olmadığını fark etti. Başkalarının —mesela sizin— o bilgiyi çoktan biliyor olduğunu ve fazladan o bilgiyi bilmenin hiçbir mana taşımadığını da çoktan öğrendiklerini fark ettiler.
Ama…
Bir defa, başka bir şey bilmiyorlar. İkincisi, bilenlerle işbirliği yapabilecekleri, iktidarı paylaşabilecekleri sınırı çoktan aştılar. Hırsızlıklar, cinayetler, suçlar büyüdü. Çok büyüdü. “Hah, şu işi başardık, şimdi sıradakine bakalım” ruh durumunda değiller, “perişan olduk, yar bana bir çare” çaresizliği içindeler. 1071’i filan gözümüze sokmak, elde yayla fotoğraf vermek filan, fetih ruhundan değil yani, çaresizlikten…
***
Size cesaret vermek, “köşeye sıkıştılar, sonları yakın” filan diye ümitlendirmek derinde değilim. Çünkü cesaretlenecek, ümitlenecek bir hal yok. Zırcahil ve çaresiz olanlar aşırı güçlü ve küstah çünkü. Ayakkabı kutuları dolu. Üç beş dolara, şahadet vaadiyle her türlü kötülüğü yapabilecek bir yığın geri zekâlıyı zincirlerinden boşandırdılar. Hayatlarına mana katmaktan aciz, ancak ölümde mana bulan bir yığın geri zekâlıyı…
Sizi cesaretlendirmek, ümitlendirmek derdinde değilim. Sadece bilin istedim, korktuğunuz adam bir fatih değil, bir aciz. Cengaverliğinden değil, aczinden korkun.