Manzara

Elimde güvenilir —güvenilebileceğini bildiğim— bir kamuoyu araştırması yok. Kendim bir araştırma yapabilecek olsaydım, onun neticelerine bile ihtiyatla yaklaşırdım, çünkü “deneklerin beyanını” güvenilir bulmuyorum.

Elimde kamuoyu araştırması yok ama muhtelif kesimlerin nabzını tutmakta müracaat ettiğim bazı köşe taşları var. Onlardan gelen malumata binaen bir “tahmin” üretmeye çalıştığımda da, parçalar birbirine uymuyor.

Akşener —elle tutulur bir vaadi olmamasına rağmen— belirli bir momentum yakalamış gibiydi. Yakaladığı momentumun gerekçesi de az çok belliydi, Erdoğan’ın “öteki” idi Akşener. Yani Erdoğan muhalifleri Akşener’i öyle konumlandırmışlardı. Akşener’in ne yaptığına ve ne dediğine kayıtsız olarak da öyle görmeyi sürdürdüler. Dolayısıyla, özellikle 1990’ların ortalarına kadar sağ/demokrat olan ve fakat merkez sağın çöküşüyle birlikte CHP’ye savrulan kesimler Akşener’in “kitlesi” oldu.

Mesele şu ki, Akşener bu kitlenin “sorgusuz” desteğine fazla güvendi ve gerekli renkliliği sağlayamadı. Geleneksel merkez sağ, tabiatı icabı, bir “koalisyon” idi. Akşener o koalisyonu bir arada tutmanın ve genişletmenin gerektirdiği esnekliği sergileyemediği gibi, merkez sağ kalıntısı kesimlerin hem daralmış olduğunu ve hem de —1990’lara kadarki tutumlarının aksine— CHP’ye dönme imkânlarının olduğunu görmedi.

Yine de Akşener’i ve partisini o merkez sağ kalıntısı kesimler taşıyacak gibi görünüyor. Muhtemelen parti en yüksek oy oranlarına Mersin’den İzmir’e kadar olan kıyı şeridinde ulaşacak. Ama en güçlü olduğu yerlerde bile yüzde 30’u bulması zor görünüyor. Dolayısıyla Türkiye genelinde 11-14 arasında bir oy alması çok muhtemelmiş gibi görünüyor. Esas mesele şu ki, Akşener kendisini ciddi bir oyuncu yapabilecek olan şeyi yapamadı, merkez sağ çökünce AKP’ye yönelmiş olanları baştan çıkaramadı. Yani AKP burçlarında herhangi bir delik açamadı.

Akşener’in sahaya çıkışıyla birlikte en büyük hasarı gören —MHP ile birlikte— CHP idi. Ancak İnce’nin adaylığı CHP’den Akşener’e yönelenleri geri döndürdü —biraz Akşener’in esneklik eksikliğinden, biraz da İnce CHP’nin “kendi adayı” olarak kabul edildiğinden. Ancak İnce’nin CHP’ye ekstra oy kazandırdığına dair bir işaret de yok. Küskün, sandığa gitmeyen ve gitmeye niyetli olmayan “şehirli” seçmende ve —CHP’nin çok zayıf olduğu— 35 yaş altında bir heyecan yaratmış olabilir mi? Olabilir. Yine de yüzde 30’u zorlayabileceğine dair bir işaret yok.

Saadet bir şeyler yapabilecekmiş gibi görünüyor. Neler? Mesela yüzde 3-5 civarında oy alırsa şaşırtıcı olmayacakmış gibi…

Toplayacak olursak, Millet İttifakının parlamento seçimlerinde ve İnce-Akşener-Karamollaoğlu üçlüsünün Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacakları oylar yüzde 43-45 arasında kalacak diyebiliriz herhalde. Üç partinin bu pastayı paylaşım oranları parlamento seçiminde ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok farklı olabilir, ona da işaret edelim. Yani mesela İnce, CHP’den 3-5 puan fazla alabilir, filan.

Gelelim HDP’ye…

“Stratejik oy kullanan seçmen” denen seçmenin oy verdiği parti olarak HDP’ye… Benim şahsi gözlemlerime göre, 7 Haziran’da HDP’yi desteklemiş olanların neredeyse hiçbiri, o günden bu yana HDP’den uzaklaşmadı. Uzaklaşmaları için herkes —en başta da HDP— ne gerekiyorsa yaptı ama uzaklaşmadılar. Belki bir ara heyecanları düştü, bağlılıkları zayıfladı ama başka bir alternatif aramadılar. Görünen o ki, şimdi heyecanlarını ve bağlılıklarını tazelediler. Genç nüfus içinde oldukça önemli bir hissesi vardı HDP’nin ve dolayısıyla yeni seçmenler arasında da benzer bir payı koruyabilirse, Afrin sebebiyle kemikleşmiş olan Kürt seçmenin de kararlılığıyla, 11-14 arasında oy alabilir. Demirtaş’ın da benzer bir oy alacağını varsayarsak, “Cumhur İttifakı”na kabaca yüzde 43-46 civarında oy kalıyor.

7 Haziran’ı ve referandumu hesaba katarsak, AKP ve MHP’nin toplamda 43-46 arasında kalması şaşırtıcı olmaz. Akşener’in MHP’den tırtıkladıkları çıkarılacak olursa, MHP’nin bu pastadaki hissesinin 3-4 civarında kalması gerekir ama Cumhurbaşkanı seçimlerinde Erdoğan’a oy verecek olanların hatırı sayılır bir kesiminin parlamento seçimlerinde MHP’ye yöneleceğini tahmin ediyorum. MHP 11-12 oy alırsa şaşırmayacağım yani. (O durumda AKP 33-34 civarına düşüyor ki, Erdoğan’ın pek umurunda değil gibi.)

Sağdan soldan derlediğim malumatla yaptığım bu aritmetik işinden tereddüde düşmeme sebep olan, birbiriyle çelişen iki gözlemim var.

Birincisi AKP cephesinin —yani münhasıran Erdoğan’ın— sükûneti. Seçimi kaybedebileceğini düşünse bu kadar sakin kalamaz diye düşünüyorum. Ya benim bilmediğim şeyleri biliyor ve seçimi kazanacağından emin veya bir başka planı olmalı. Ne olabilir? Mesela —işler kızışırsa— seçim kararını iptal ettirebileceğini biliyordur. Veya ilk turda yüzde 44’te kalsa da, ikinci turda seçimi alacağından emin olmasını sağlayacak bir takım verilere sahiptir. Ben —eğer olursa— ikinci turun hikâyesinin bambaşka olacağını, en azından “olabileceğini” düşünüyorum. Ama Erdoğan öyle düşünmüyordur, anlaşılır.

Erdoğan’ın rahatlığını iyice tuhaf kılan esas faktör, İstanbul. Mersin-İzmir kıyı şeridindeki fotoğrafın nasıl değiştiğini az çok biliyorum. Kürt bölgelerinin nasıl konsolide olduklarını da… Metropollerdeki Kürt ve genç seçmenlerin tutumunu da tahmin edebiliyorum. Ama mesela Konya’dan, Bursa’dan, Erzurum’dan, Trabzon’dan sağlıklı bir bilgi alabilmiş değilim. Eskişehir ve Ankara’da büyük ölçekli kaymalar beklemiyorum. Ama İstanbul’da işaretler AKP için hiç de iyi değil. Hani uzaktan bakınca AKP İstanbul’da on puan hatta daha fazla kaybedebilir ve bu kayıp MHP’ye de gitmez gibi görünüyor.

İstanbul’da yüzde 40 civarına —ve hatta altına— düşerse, AKP Konya, Kayseri, Bursa, Erzurum, Trabzon gibi yerlerde oylarını koruyabilir mi? Bugüne kadarki tecrübelerimize göre mümkün değil. O halde yukarıda yaptığım 43-46, Cumhur İttifakı için çok “iyimser” bir tahmin olmalı. O zaman da Erdoğan hiç bu kadar “sakin” olmamalı.

Öyle bir “ara fotoğraf” işte…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin