Mektepler ve Camiler
Amerikalıların Nasreddin’i Murphy’e göre, eşinizi boşamayı aklınıza getirmeyin, boşarsınız. Evdeki antika İran halısını satmayı aklınıza getirmeyin, satarsınız. MEB’in aklına kıymetli okul binalarını satmak tam hangi tarihlerde düştü, hatırlamıyorum. Henüz satmamış olmaları bile başarıdır yani. Ama satacaklardır. Bu Bakan olmazsa bir sonraki satacak, bu müsteşar beceremezse, becerebilecek olan gelecektir.
Babamın mezunu olduğu Eskişehir Ticaret Lisesi’ne, birkaç yıl önce, bir Açıköğretim imtihanında görev yapmak amacıyla ilk defa girdim. 20. Yüzyılın ilk yarısında yapılan benzerleri gibi mağrur bina, insana, “Okul böyle olur işte” dedirtiyordu. Mütevazı ölçülere sahip bahçesindeki ağaçlar, kim bilir kaç nesle gölge yaptıklarının farkında gibiydiler. O tarihlerde kızım orada okuyor olduğu için, Türkiye’nin en gözde ortaöğretim kurumlarından biri olan Eskişehir Anadolu Lisesinin perişanlığını da pek iyi biliyordum. Binalar acınacak haldeydi. Okulun bahçesinde asfaltın zulmünden kurtulabilen yerlerin akıbetinin pek farklı olmayacağı da apaçık görünüyordu.
Bir camide hocanın kürsüden verdiği vaaz veya minberden okuduğu hutbe de herhalde mühimdir. Cemaatin terbiye edilmesine, incelmesine katkı sağlıyordur. Ama Müslüman’ı asıl incelten, terbiye eden, camidir, caminin mimarisidir. Mektep misallerini Eskişehir’den verdim, cami için de Eskişehir’den devam edeyim. Kurşunlu camiinde haftada birkaç vakti eda eden bir Müslüman’ın, gösterişli Reşadiye Camiinin müdavimlerinden kesinlikle farklı olduğundan şüphem yok. Üstelik de Reşadiye Camiinde, hiç değilse bir ihtimam, bir ciddiyet var. Cami statüsünden geçinen diğer binaları, daha bahçesine adım attığınız anda başka bir âleme geçtiğiniz hissini uyandıran Kurşunlu ile aynı paragraf içinde zikretmek bile densizlik olur.
Bir millet mabetlerini yaparken nasıl bu kadar baştan savma davranır, pes yani. Bu hususun araştırılmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum. Mektep binaları hakkındaki tutumumuza belki de yardımcı olur böyle bir araştırma.
Dersliklerin tavanlarının alçacık olmasının faturasını bilmek için, o dersliklerde ders vermiş olmak gerekmiyor. Hemen herkes öğrenci olarak bu tür binalardan geçti. Daha yirmi dakika dolmadan dersliğin oksijeni tükenir. Oksijen ise, hele beyin fonksiyonları için mühim, hatta elzem bir şeydir. İddia ediyorum ki dersliklerin oksijen miktarı, ÖSS’deki bilmem kaç bin sıfırcıyı açıklamak konusunda, diğer faktörlerin birçoğundan daha açıklayıcıdır. Ama mesele tavanların alçaklığından ibaret değil. Mesela okulların bahçeleri, muhtemelen bakımı daha kolay olduğu bahanesiyle, yani makyajsız ifade edilecek olursa bakım filan gerektirmediği için, asfalt kaplanıp duruyor.
O bahçede, o binada adam yetişmez. Dersliklerde verilen dersler filan da mühim olabilir, ama insanı asıl yetiştiren, okulun mimarisidir. Doğru dürüst bir okul binasında sizin kendinize çeki düzen vermeniz için müdür beyin koridorlarda elinde cetvelle gezmesi lazım gelmez. Kendinize ve başkalarına saygı duymayı, istemeseniz bile öğrenirsiniz.
Abarttığımı düşünüyorsanız, günümüzün mabetleri olan AVM’leri gözünüzün önüne getirin. Sizin orada bulunmayı istemeniz için nasıl ihtimamla tasarlandıklarını, eğer tasarım hatalıysa nasıl iflas ettiklerini, iyi tasarlanmış bir AVM’de kendinize ve davranışlarınıza nasıl özen gösterdiğinizi… Gözünüzün önüne getirin ve kararı siz verin.
Cemalettin N. TAŞCI