Memleketimin Materazzileri

2006 Dünya Kupası finalinde Fransa ile İtalya karşı karşıya gelmişti. Maç 1-1 sona ermiş, uzatma bölümünün ikinci yarısının başlarında beklenmedik bir şey olmuş, Fransa’nın en büyük kozu Zidane aniden Materazzi’ye kafa atmış ve kariyerinin son maçında kırmızı kart görüp maçı tamamlayamamıştı.
Futbol tarihinin en teatral hadiselerinden biriydi bu ve şüphesiz hadisenin trajik kahramanı Zidane idi. Ama ben projektörleri Materazzi’nin üzerine yönlendireceğim. Zidane’i marke etmeye çalışıyorsunuz. Beceremiyorsunuz. Kız kardeşini mevzu eden bir adilik yapıp sinirlerini hoplatıyor, kırmızı kart görmesine sebep oluyorsunuz. Netice aldınız mı? Aldınız. Sizin hakkınızda ne düşünmemizi beklersiniz?
Meseleyi şöyle koyayım masaya, Materazzi’nin yaptığı şeyi bir tek Materazzi akıl ediyor değil. Rakip takımın yıldızını bu veya benzer bir “piçlikle” devre dışı bırakıp avantaj sağlamayı, ilköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin zekâsına sahip herhangi biri akıl edebilir. Ama kimse yapmıyor. Veya… Nadiren gerçekleşiyor böyle hadiseler.
Bu memleketin kanamaya müsait bir yarası, ben bildim bileli vardı. DP çaptan düştüğünde, anlaşılan o ki, iktidarını korumak kaygısıyla ellerini bileklerine kadar o yaraya sokup kanatmak için lazım gelen her şeyi yapmıştı. Film acıklı bir sonla bitti. Yara daha da tehlikeli bir hal aldı, kurcalanırsa bütün bünyeyi tehdit edecek bir kangren riski büyüdü. Sonrasında da herkes, yaraya pek dokunmamaya hassasiyet gösterdi. Demiyorum ki sağda siyaset yapanlar veya onlara karşı mücadele edenler son derece centilmence mücadele ettiler. Elbette hakemin görmediği yerlerde ayağa basmalar, hava topuna çıkarken rakibe dirsek atmalar, ceza sahasına girer girmez penaltı hırsızlığı hayaliyle kendini yere atmalar gırla gidiyordu.
Ama kimse Materazzi’nin yaptığına benzer işler yapmadı. Oyunun “ruhuna” asgari saygı gösterildi. Ta ki Erdoğan sahneye çıkana kadar. Daha doğrusu Erdoğan’ın, tepesine yerleştiren haleyi taşıyabilecek çapı olmadığı aşikâr olana kadar. Kendi hesabıma Erdoğan’ın, mesela Çiller kadar bile marifet sahibi olmadığından başından beri şüphem olmadı. Konjonktür sayesinde elde ettiği galibiyetleri kendi marifeti zannetmek gibi ekstra bir zavallılığı vardı ki, galiba başımızı belaya sokan o zavallılık oldu. Çapsızlığı ortaya çıkmasın diye olmayacak işler yapmaya başladı. Bir nevi Materazzilik yani.
Yirmi yılı aşan saltanat döneminden geriye “dünya beşten büyüktür” lafından başka herhangi bir laf kalmayacak olan bir zavallıdan söz ediyoruz. Ağzını açınca mahalle kavgalarında söylenmeyecek sözleri prompter karşısında söyleyen bir müptezel, ahaliye belagat ustası olarak pazarlanıyor. Kim pazarlıyor? Süleymanlar, Nebatiler, Fahrettinler… Ve sahnedeki niceleri… Ve sahne gerisinde, Erdoğan ve çevresindekiler etlerini sıyırdıkları kemikleri acaba önlerine atar mı diye bekleşenler… Her biri omurgalarını daha partiye girerken vestiyerde terk etmiş, koltukları için her şeyi göze alabileceklerini defalarca ispatlamış mahlûkattan müteşekkil bir çete. Küçük bir bölümünü yakından tanıyorum o zevatın. Esasen her biri bir Materazzi.
İşin hakçası, böyle bir çeteye mağlup olmak bana hiçbir vakit acıtıcı gelmedi. Sahaya bir marifet sergilemek için çıkılmış. Marifet sahibi olmadığı için kaba güç sergileyerek maçı alanlara saygı göstermediğimi, o çeteye mensup olup beni tanıyan herkes biliyor. Ama ne yazık ki mesele burada bitmiyor. Yanında avukatları, polisleri olmadan herhangi bir kişiyle adil şartlarda yarışamayacak olan Süleymanlar, Nebatiler, pişmiş kelle gibi sırıtarak, yalan olduğunu bildikleri şeyleri üzerimize kusmuyorlar mı…
Anlatabildim mi bilmiyorum. Zidane soyunma odasında ağlarken Dünya Kupasının Materazzi’nin elinde yükselmesini içime sindirebilirim. Ama Materazzi gibi bir ahlak fukarasının bize futbol dersi vermesi beni nasıl çileden çıkarırsa, bu omurgasız budalaların mercimek kadar akıllarıyla âlemin aklıyla alay etmeleri de öyle öfkelendiriyor. Herhangi biriniz ve hatta hepiniz, yanınızda avukatlar, polisler olmadan geçin karşıya, çapınızı ölçelim delikanlıysanız. Yanınıza dünya lideri, belagat ustası diye pazarladığınız çapsız kabadayı bozuntusunu da almayı ihmal etmeyin. Görelim bakalım aklı ne kadarmış, marifeti ne kadarmış…
Var mısınız?