Metastaz

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın karşılanması sırasında sahnelenen soytarılığı biliyorsunuz (http://i.imgur.com/qGUABtm.png). Anlaşıldığı kadarıyla, bundan böyle devam da edecekmiş.

Hobsbawm yaşasaydı, “aha işte, icat edilen bir gelenek daha” derdi herhalde.

Geleneği icat etmek yeni —yani modern— bir terim. Hobsbawm, Rangers’la birlikte yazdığı 1983 tarihli bir kitapla bu terimi bize hediye etmişti. Terim yeni olsa da, olgu pek yeni değil galiba. Mesela Osmanlı’nın Kayı Boyundan geldiği, Osman’ın Edebali’nin evinde gördüğü —göğsünden bir çınar yeşerdiği— rüyası, Osmanlı’nın sıkıştığında Hilafeti yeniden icat etmesi gibi hikâyelere bakarsak, Hobsbawm ve Rangers’in işaret ettiği uygulamalardan çok önce, ecdadımız sosyal manipülasyonun sırlarını keşfetmiş gibi görünüyorlar. Yani —anlaşılan o ki— Batılılardan önce keşfettiğimiz yegâne şey Amerika değil.

Gerçi keşfeden biz miyiz, yoksa mesela —birçok başka şeyi öğrendiğimiz— İranlılardan mı öğrendik, onlar da daha önceki kavimlerden mi öğrendi, orasını da bilemiyorum. Ama şunu emniyetle söyleyebilirim, Cumhuriyeti kuranlar da geleneği icat etme oyununu —nefret ettikleri Osmanlı’dan— çok iyi öğrenmişlerdi. Bir medeniyetin tarihinde çok kısa sayılabilecek bir süre içinde, mesela kırk yıla varmadan, nüfusun neredeyse üçte birini mobilize edebilmeleri, sadece iktisadi kaynakların yeniden dağıtımıyla açıklanamaz diye düşünüyorum.

***

Yapılıp edilenler, teker teker bakıldığında, icat edilen gelenekler olarak adlandırılmayı hak ediyor. Ama bütüne bakacak olursak, arkaplandaki dünya kavrayışının self-orientalization —veya kavramın popüler adlandırılışıyla “pizza etkisi”— olduğunu söyleyebiliriz. (Self-orientalization terimini nasıl tercüme edeceğimi bilemedim, bağışlayın) Malum, pizzayı Amerika’ya göçen İtalyan asıllılar geliştirmişti. Sonra pizza İtalya’ya ithal edildi, İtalyan mutfağının asli bir unsuruymuş gibi algılandı ve pazarlandı anavatanda. Pizzanın hikâyesi, yaygın bir olgu olan self-orientalization olgusunun popüler adı oldu. Neyse…

Orientalization hoş bir şey değil, olmadığını mesela Akif Beki’nin akıl niyetine istihdam ettiği şeyle kaleme aldığı yazılardan biliyoruz. Gerçi onun —ve gazete formatında çıkan diğer tuhaf şeylerde yazıp duranların— kavramdan haberdar olup olmadıklarını bilmiyorum. Ama şikâyet edip durdukları şey, özü itibariyle, İslam âleminin orientalize edilmesi. Batı mutfağında pişirilen aşın, dünyanın kalanının damak zevkini hiçe sayıyor olmasından şikâyet ediyorlar.

Haklılar mı?

Haklı oldukları yan var. Futboldan bir misalle anlatmaya çalışayım. İstanbul’da yayınlanan ve fakat sanki Türkiye’nin medyasıymış gibi davranan gazeteler, İstanbul kulüplerinin menfaatlerini ligin diğer kulüplerine haksızlık yapacak şekilde korurlarsa, sıkıntı çıkar. Trabzon medyası Trabzonspor’a iltimas geçebilir, çünkü o, adı üstünde, Trabzon medyası. Ama İstanbul medyası, bir yandan sanki İstanbul medyası değilmiş, herkesin medyasıymış gibi algılanmayı talep ediyor, öte yandan İstanbul medyası gibi davranıyor. Bu hal de, futbolun dokusunu bozan bir etkiye yol açıyor. Herkesin zarar gördüğü bir deformasyona…

Batılılar da, sanki kendi değerlerinden değil de evrensel değerlerden söz ediyormuş gibi davranıyorlar, kendi değerlerine evrensel değerlermiş gibi muamele edilmesini talep ediyorlar ve fakat kendilerinden olmayanların değerlerine saygı göstermiyorlar. Bu halin yarattığı bir birikim var. Akif Bekigiller de, sosyal bilinçaltındaki bu birikimi istismar edip duruyorlar. Uçağında kalıcı bir yer edinmek için çırpındıkları Erdoğan’la birlikte.

Netice itibariyle, orientalization hoş şey değil. Katılıyorum. Ama self-orientalization hoş olmamakla kalmıyor. Orientalization mide bulantısına yol açıyorsa, self-orientalization kanser. Pizza İtalyan mutfağını zenginleştirmedi, imha etti.

***

Osmanlı’nın gelenek icadı, bir gelenek icadıydı. İcattı yani. Komplekssiz, çağına göre öncü, son derece verimli olmuş sosyal teknoloji ürünleri. Verimli olmuş, çünkü çok geniş bir coğrafyada yaşayan farklı kesimleri uzun süre bir arada tutmakta iş görmüş.

Cumhuriyeti kuranların gelenek icadı, açıkça görünüyor ki, self-orientalization mahsulü şeyler. CHP’nin altı oku, bir yandan Fransız İhtilali sonrasında geliştirilen kavramlara, bir yandan imanın şartının altı olmasına gönderme yapıyor mesela. Ay adlarının Türkçeleştirilmesinde yaşananlar ibretlik mesela. Güneş Dil Teorisinden Türk Tarih Tezine kadar her şey, Onuncu Yıl Marşında özetlenmiş bir kompleksin, geride kalmışlıktan duyulan utanca gösterilen gerici bir refleksin ürünleri. Başka mutfaklardan can havliyle devşirilmeye çalışılan şeyler.

Ama o günün şartlarını dikkate alacak olursak, hepsi de anlaşılır şeyler. Düşmüş bir soylunun çocuklarının, maruz kalmayı hiç akıllarına getirmedikleri şartlarda, hâlâ varlıklı ve saygıdeğer birileriymiş gibi davranmalarının yol açtığı acımayı bastırabilirseniz, saygı bile duyabilirsiniz.

Bugün, onca şey bir defa yaşandıktan sonra ve acısı hâlâ dinmemişken, aynı şeyleri bir defa daha sahnelemek… Bu sadece bir biçimde anlaşılabilir bana göre: Erdoğangiller, her şeyin müsebbibi olarak suçladıkları Cumhuriyetçilerle tastamam aynı genetik koda sahipler.

Cumhuriyeti kuranların, hastalanmış bir dokuya yaptıkları —doğru olmasa da anlaşılır— müdahaleler kansere yol açmıştı. Şimdi o kanser metastaz yaptı. Memleketin iyi kötü sağlıklı kalabilmiş unsurlarına, Erdoğangiller vasıtasıyla yayılıyor.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin