Muhalefetin Derdi
Bir meslektaşım, aşağıdaki bağlantıdaki yazıyı benimle paylaştı: http://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/muhalefet-icin-7-haziran-dersleri-ve-imkanlar,11223. Yazı, Kadir Has Üniversitesi tarafından yapılan bir dizi araştırmanın bazı sonuçları üzerinden muhalefete yönelik imkânları tartışıyor.
1.
Yazının bitişiyle başlayayım: Çakılı kalmış oyları yukarı doğru kımıldatabilmek için risk almaktan filan söz ediyor Özkan. Onun muhalefetten böyle mantıklı ve makul bir beklentisi olmasında bir sorun yok. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli de partilerinin oylarının yukarı doğru kımıldamasından memnun olurlar zannediyorum. Ama risk almak! O başka şey. Onların genel başkan olarak öncelikleri başka. Mevcut siyasi partiler düzeni içinde siz genel başkan olsanız, sizin öncelikleriniz de başka olurdu ayrıca…
2.
Yazıdan anladığım kadarıyla, yıllara sâri, tekrarlanan bir araştırma dizisinden söz ediyoruz. Hem de bir üniversite tarafından yapılıyor. Bu tür bir araştırmanın maliyetlerini hesaba katarsak, Türkiye’de böyle bir işin layıkıyla yapılabileceğinden şüphem var. Özkan’ın yazısında şüphemi destekleyen bir bulgu var: Türkiye’nin % 33’ü şu andaki en büyük sorunumuzu işsizlik olarak görüyormuş. Bu bulguya yol açan soru nasıl dizayn edilmiş bilmiyorum ama deneklere sorun diye sorduğunuzda, her daim, işsizlik hep en önde, hem de % 33’ten yüksek çıkar. Her ay onlarca cenazenin doğudan batıya taşındığı yıllarda bile böyleydi bu.
Yine de araştırmaya iyi niyetle yaklaşacak olursak…
3.
Ekonomik sıkıntılar konusunda seçmenin tutumu, 2002-2005 arasında bir tuhaftı. “Sizin haliniz nice” diye sorulunca “berbat” cevabı alınıyordu. “Şehrinizin hali nice” diye sorulunca “eh” cevabı alınıyordu. “Memleketin hali nice” diye sorulunca ise “gayet iyi” cevabı alınıyordu. Yani ahalinin işleri yolunda değildi ama bunu kendi beceriksizliğinin bir sonucu olarak görme eğilimindeydi.
Özkan’ın aktardığı cevaplar, yukarıdaki eğilimin sürüp sürmediği hakkında bir şey söylemiyor. Vatandaş kendisi açısından işlerin yolunda olmadığını söylüyor anlaşılan ama bunu kime fatura ediyor, o belli değil. Eğer AKP’ye fatura ediyorsa, benim için sürpriz olmaz.
Lakin… Ekonomik faktörler seçmen davranışlarında zannedildiği kadar müessir değil. 2007 seçimlerinden önce Giresun’da fındık politikası yüzünden muazzam bir memnuniyetsizlik vardı mesela. Bütün araştırmalar bu memnuniyetsizliği tespit etmişti. Seçimi AKP açık ara aldı. Yanlış hatırlamıyorsam, oylarını artırarak… CHP yöneticileri dayanamayıp, “ne iş” diye sitem etmişlerdi seçimden sonra. Ekonomik faktörlerin seçmen tercihleri konusunda o kadar da müessir olmadığına inanmayacağınızı, yakın tarihteki belli başlı iktidar değişimlerini (mesela AKP’nin gelişini) ekonomiyle açıklamaya hevesli olduğunuzu tahmin ediyorum. Ama siz yine de benim dediğimi bir kenara yazın derim.
4.
AB ve NATO üyeliğini destekleyenlerin oranında artış olması da bence normal. Bu artışın “memleket eksen kaymasından endişeli” diye yorumlanması da bence doğru. Hatta şöyle söylemek bile mümkün: Memlekette eksen kaymasından, AKP seçmenlerinin büyük bölümü de dâhil olmak üzere yaygın bir endişe var ve fakat bu endişeyi “eksen kaymasından endişeli misin” diye sorarak tespit edemezsiniz. Ancak bu tür sorularla tespit edebilirsiniz.
5.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin arkasındaki desteklerin partilerinden geriye düşmesi de beklendik bir hal. Bu hususta çok lafa lüzum yok diye düşünüyorum.
6.
Memleketin kutuplaşmasına diyagonal olarak bir gri alanın mevcudiyetinden söz edilmesini ise anlamadım. Gri alan, benim tahminime göre öyle % 25’lerle filan sınırlı değil. Çok daha geniş. Ama böyle bir gri alanın mevcudiyeti, kutuplaşmanın mevcudiyetine muhalif değil. Benim anladığım şekliye ifade edecek olursak kutuplaşma, bir karşı tarafın mevcut olduğu, memleketin yekun problemlerinin o karşı tarafın mevcudiyeti yüzünden kaynaklandığı, dolayısıyla o karşı taraf ortadan kaldırılmadan huzura eremeyeceğimiz algısının adı. Yani “filanca politika hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna verilen “alkış” veya “yuh” cevaplarının dağılımıyla yakalanamayacak bir ruh hali. Bazı politikalar hakkındaki tutum farklılıkları tehlikeli bir şey değil. Ama karşı tarafı yok etmeden rahata erememe hali çok tehlikeli bir hal.
7.
Neticeten…
Bence muhalefetin AKP’nin defterini dürmesi için çok elverişli şartlar şimdi ortaya çıkmış değil. Hep vardı. Ama muhalefetin gözleri oralara bakmıyor. Çünkü muhalefetten beklenen iktidar olması değil —birçok başka şeyin yanı sıra ve fakat belki hepsinin özeti olarak— AKP’ye oy veren seçmenleri ortadan kaldırması. Abartarak söyleyeyim: CHP’ye oy verenler mesela, AKP’ye oy veren seçmenler yeniden görünmez kuytularına gönderilsinler, memleketin geliri ile birlikte kendi gelirleri de yarıya düşsün razılar. Bunun simetriği de geçerli. Yani AKP’ye oy verenlerin de AKP’den beklentileri az çok aynı.
Yani memlekette yapılan şey siyaset değil. Daha doğrusu memlekette siyaset yapıl(a)mıyor. Siyasi partiler de siyaset görünümü altında bir nüfuz ticaretini sürdürüyorlar. Bir yandan da, ahalinin kendilerine “neden siyaset yapmıyorsunuz da nüfuz ticaretiyle iştigal ediyorsunuz” diye sorması ihtimaline karşı, memleketi hep sıcak tutmaya çalışıyorlar. Hep sıcak kalmalı ki, siyaset gibi görünen nüfuz ticaretinin şartları sürsün.
E, seçim ne olur?
“Ortadan kalkmasını istediğiniz karşı taraf” dendiğinde akla ilk gelen kesimlere göre iki diyagonal eksenin varlığından söz edebiliriz herhalde. AKP-CHP ekseni ve MHP-HDP ekseni. Onlara da yarın ve sonraki gün ayrı ayrı bakalım isterseniz…