Muhtar Bile…
Ertuğrul Özkök, meşhur Muhtar Bile Olamaz manşetini, müdafaa etmek zorunda kalmadı yıllarca. Ama rüzgâr döndü, muhtar bile olamayacağı sevinçle manşetten haykırılan adam Başbakan oldu. İlk yaptığı şeylerden biri, Özkök’ün manşetini hatırlatmak oldu. O gün bugündür Özkök –yaptığı başka birkaç zırvalıkla birlikte– bu manşetin de hesabını vermeye çalışıyor. Ahalinin zekâsına hakaret edercesine, mealen “biz sadece yargının kararını tekrarladık” deyip dursa da, hepimiz biliyoruz ki, o manşet bir zafer narasıydı.
İşine gelmediğinde bir yığın yargı kararına kafa tutmuş birinin, bir demokrasi ayıbı olan ve –tıpkı bugünkü gibi– komutayla karar veren bir güya-yargının kararını manşete taşımasının hesabını bir de ben soracak değilim. Yeterince soruldu. Hatta herhalde yeterinden fazla…
Mesele şu (şimdi Özkök’e durup durup aynı hesabı soranlar kısa pantolonla sokakta misket oynarken, şartlar şimdiki gibi elverişli değilken, rüzgâr Özkök’ün arkasından esip onun yelkenlerini doldururken Özkök’le hesaplaşmak için hiçbir fırsatı kaçırmamış biri olarak soruyorum): Özkök’ün ve onun patronunun ne olmasını istiyorsunuz? Başlarına ne gelirse huzura ereceksiniz? Sırtlarında birer çarmıhla sokak sokak gezdirilirlerse mi ancak karnınızın şişliği ortadan kalkacak? O bile mi kesmeyecek yoksa? Ne olmalı?
***
Akşam’da yazarken, Uludere sonrasında devlet adına konuşanlara sormuştum: PKK TSK’ya Ne Vakit Eşitlendi? Devlet adına, TSK’nın yanında konuşanlar, PKK’dan söz ederken, neredeyse devletin ayna simetriği bir özneden söz ediyor gibiydiler. Bence PKK’ya en büyük hizmeti onlar verdiler. Onların PKK’ya yaptığı kıyağı bir halkla ilişikler şirketinden hizmet alarak edinmeye kalksa, PKK’nın milyar dolar dökmesi lazım gelirdi.
Şimdi, artık duvara dayanmış Erdoğan’ı Özkök ve patronu Doğan’a eşitleyenler, akıllarınca kendi velinimetlerine kıyak yapıyorlar ama aslında Erdoğan’a onların verdiği zararı kimse veremez. Birkaç yıl öncesinin dünya lideri, şimdi bir pop sosyolog ile onun halk düşmanı patronunu dengeleyecek bir sıklete ancak sahip. Çok acıklı.
***
Bildik hikâye ya, hatırlatayım. Adam hayırsız ve akılsız oğluna ikide bir “sen adam olamazsın” dermiş. Oğlan büyümüş paşa olmuş. Adamlarını yollayıp babasını sarayına getirtmiş. “Bana ‘sen adam olmazsın’ diyordun ama bak paşa oldum” diye kostaklanmış. Adam da “paşa olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim” diye cevap vermiş.
Kerameti kendinden menkul birileri, güç zehirlenmesinin de etkisiyle, Erdoğan için “muhtar olamaz” fetvasını verdiler. Ahali de “madem öyle” dedi, onu önce Başbakan, sonra da nihayet Cumhurbaşkanı yaptı. Ahalinin gücü bunlara yeter. Ama adam olmayacak adamı adam yapmaya yetmez. O, onun içinde olacak.
Şimdi sorayım, “Özkök’e ve Doğan’a ne olursa içiniz ferahlayacak” sorusuna ilaveten sorayım: Ahali Erdoğan’ı daha ne yaparsa içiniz soğuyacak? Daha ne?