Öyle Vurursanız Topa…

Elinize bir raket alıp duvara karşı tenis oynadığınızda topu size geri atan şey duvar. Topu nereye, hangi açıyla yollarsanız nasıl sekecek, nereye düşecek, tahmin edilebilir. Ama bir rakibe karşı tenis oynarken öyle değil. Rakibinizin de inisiyatifi var.

Duvardan hiç farksız bir iç muhalefet karşısında yıllardır mağdur edebiyatı yapıp duran, top yetişemeyeceği yerlere düştüğünde “ama yetişemeyeceğim yere attılar” diye ağlaşıp duran bir heyete maruz haldeyiz. Kendi fiillerinin neticesini bile hesaplamaktan aciz, süzme ahmak… Kalabalık ve gürültücü bir omurgasızlar korosuna alkış tutturup duvara karşı seçim kazanmaktan başka hiçbir becerisi olmayan, duvara karşı oynarken bile işleri yolunda götüremeyen, sonra da işlerin yolunda gitmemesini hep birilerine fatura eden bir heyete maruz durumdayız.

Ankara’nın, adı Devlet olan mahallesinde, alenen devletle alay ediyorlar. Bizim —öyle elin içinde bile kabadayılık yapacak— korumalarımız olmadığı için, tehdit altında olan biziz. Canı yanan da biziz. Bizim canımızın yanmamasını sağlamakla yükümlü olan, kendi canını muhtelif biçimlerde garanti altına almış olan heyet, yine gür sesiyle, koro haline haykırdı: Terörü lanetleyin.

İyi, lanetleyelim.

Sonra?

Duvara karşı oynadığında bile topun nereye düşeceğini hesaplamaktan aciz mahlûklar, Ankara’nın Devlet mahallesinde yapılan iş ile kendi fiilleri arasında bir ilişki kurmayı elbette beceremeyecekler. Ama olan biten şey, mesela Akademisyenler bildirgelerinde terörü lanetlemediklerinden olmuyor. Yani mesela hep bir ağızdan terörü lanetlersek, Devlet mahallesini kana bulayanlar “ya yapmayalım, sonra çok lanetliyorlar bizi” filan demeyecekler.

Ankara’yı kana bulayanlar, sizin topu can havliyle karşı tarafa geçirmek için yaptığınız manasız vuruşları karşılıyorlar. Olan biten, sizin beceriksizliğiniz, ahlaksızlığınız, ahmaklığınız yüzünden oluyor. İktidarınızı korumak için oyuna sürdüğünüz şey bizim canımızdı, onu alıyorlar. Kazançlarını devşiriyorlar.

Sizin yüzünüzden.

Anlaşılıyor mu? Sizin yüzünüzden.

Her vakit olduğu gibi, şimdi de omurgasızlar koronuz sizden gayrı herkesi suçlayacaklar. Ama yegâne suçlu sizsiniz. Olup biten her şey, sizin fiillerinizin tabii neticesi. Öyle vurursanız topa, böyle karşılarlar.

***

Sosyal medyada, Ankara’daki patlamaların AKP/Devlet oyunu olabileceği tartışılıyor. Neymiş, AKP’ye Suriye’ye girmek için bahane lazımmış, yok ABD’yi PYD’nin terör örgütü olduğuna ikna etmek için, filan…

Kendi hesabıma, bu tür işleri ihtimal dışı görmeyecek kadar bu ülkede yaşadım. Ama bu defa çok da ihtimal vermiyorum.

Ama…

Ankara’nın Devlet mahallesinde böyle bir iş olduğunda bile insanların aklına bu tür ihtimaller geliyorsa… Aha işte Gezi’ye telekinezi açıklamaları getirirseniz, olmayacak işleri olmayacak komplolara bağlarsanız… İşte böyle olur. Topa öyle vurursanız, böyle karşılanır. Olan biten her şey de sizin komplonuz olarak yorumlanmaya başlar.

***

Duvara karşı bile oynayamayacak, duvardan —öngörülen açıyla— seken topun sekişini bile hesaplayamayacak kadar budalasınız, herhangi bir oyuncunun karşısında düştüğünüz/düştüğümüz halin sebebini anlamak hiç zor değil.

Tane tane anlatayım:

  1. Budalasınız, budala olduğunuzun farkında değilsiniz.
  2. Budalasınız, ama raket elinizde. Bir yerlerde birilerinin duvara karşı tenis oynadığını görmüş, “ben de yaparım” demişsiniz. Görünce öğrendiğinizi, görünce bilmeye başladığınızı zannedecek kadar budalasınız.
  3. Budalasınız, raket elinizde, kimseye kulak vermeden de iş işleyebilecek kadar kudret de temerküz etmiş elinizde.
  4. Çok budalasınız, çok kudretlisiniz.
  5. Daha çok kudret edinmekten başka derdiniz yok. Topu karşılayamıyorsunuz “karşılayabilmek için daha çok kudret lazım” diye, daha çok kudretin peşine düşüyorsunuz. Daha çok kudret sahibi oldukça daha da budalalaşıyorsunuz.
  6. Karşıda da duvar yok üstelik. Mesela Rusya var, İran var. Mesela Esad var.
  7. Ya, evet. Karşıda birileri var. Hani senin kendisini devirmek için türlü tezgâhlar kurduğun, uçaklarını düşürdüğün, Suriye’deki hisselerinin üzerine oturmaya kalktığın birileri var ya, onların da elinde birer tenis raketi var. İşleri de topu, senin yetişemeyeceğin yere atmak. Biliyor muydun?

Anladın mı?

Biz terörü lanetleyince “ah fena lanetlediler, artık yapmayalım” filan demeyecekler yani. Senin topu nereye vuracağını bilmen, oraya vuracak becerin olması, oraya vurduğunda rakibin topu nasıl karşılayacağını tahmin etmen filan gerekiyor.

Neyse, sen boş ver bu işleri. Sana göre değil. Sen “terörü lanetleyin ulan” diye bağır. Omurgasızlardan mamul koron da bizi suçlasın. Bizi, yani ölenleri, öldürülenleri, her an öldürülebilir olanları…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin