Özdil, Nesin, Nişanyan ve Biz
Yılmaz Özdil, HDP Ankara 3. Bölge adayı Veli Saçılık hakkında son derece olumlu bir yazı yazdı, herhalde haberiniz olmuştur. Ali Nesin bahse konu olan yazıdan ilhamla “beni CHP’li, Yılmaz Özdil’i HDP’li yapan bu düzene hayır!” diye “haykırmış”.
Daha önce Nişanyan da “İnce düzgün şeyler söylüyor, akıllı birine benziyor. Gerçi politikacının işlevi halk ne duymak istiyorsa onu söylemektir, fazla kulak asmamak lazım. Ama evet, kabul, okey, ‘Kılıçdaroğlu veya onun atadığı biri seçenekse benim oyum Tayyip’e’ pozisyonundan çark ediyor kulunuz” diye yazmıştı.
Toparlarsak…
Seçim sürecinin bizi “değiştirmediğini” iddia eden birkaç yazı yazmıştım. Galiba yanılmışım. (Celal beni yanılıyor olduğum konusunda uyarıp duruyordu da, ben direniyordum. Galiba haklıymış, ne güzel.)
***
Önce kendi kaygımı hatırlatayım.
Her ne kadar Erdoğan, İnce, AKP, CHP filan konuşuyor olsak da, her birimiz belirli bir dünya tasavvurunun “içinden” konuşuyoruz. Bizi bir toplum olarak bir çıkmaza sürükleyen şey, mahut dünya tasavvurlarımızdı, Erdoğan, İnce filan değil. Bir biçimde, karşılıklı birbirini “durduran” kuvvetlerden müteşekkil, “kilitlenmiş” bir toplum halindeydik. Herkes kendi pozisyonunu müdafaa etmeyi bir hayat memat meselesi haline getirdiğinden, kilitlenme çözülemiyordu. Seçim atmosferleri, genellikle, bahse konu olan kilitlenmeleri kıracak dışsal tesirler için en elverişli ortamlardı. Ancak bu seçimde böyle bir “hayatiyet” görünmüyordu —göremiyordum.
Biçimsiz bir özet oldu ama idare edin gari.
Yukarıda biçimsizce özetlediğim kaygı şu manaya gelmiyor (ne yazık ki açıklamak gerekiyor): Benim çok nadide bir pozisyonum var, herkes kendi kilitlendiği pozisyondan çıkıp benim yanıma geliverirse, insanlar el ele verirse, hayat bayram olacak… Öyle değil derdim. Herkes de değil, kâfi miktarda kişi kendi siperinden çıkarsa, benim onaylayacağım veya onaylamayacağım istikametlere doğru hareket ederse… Mevcut donma hali ortadan kalkar ve… Bir çıkış zuhur eder. Çıktığımız yer iyi mi, hoş mu, sonra düşünürüz, hele şu “deadlock” halinden bir çıkalım.
Yukarıda verdiğim misaller arasında Nesin ve Nişanyan için “onlar zaten memleketin en az katı olan beyinleri arasında, onların durumu yeniden değerlendirmiş olması toplum hakkında iyimser olmaya yetmez” denebilir. Ama her ikisinin de meseleyi ortaya koyarkenki esprili tarzları da gösteriyor ki, kendi zihinlerindeki bariyerleri yıkmış olmalarından memnunlar, bu bir. İkincisi, her ikisi de geniş bir ağın ana düğümleri. Çok sayıda insanla —sanal ortamda da olsa— temas halindeler ve dolayısıyla hem etki alanları geniş ve hem de bu dönüşümü “kendi başlarına” yaşamadıklarını, temas halinde oldukları insanlardan gelen sinyalleri değerlendirdiklerini düşünebiliriz. Yani onlara sinyal yollayanlar hakkında da az çok tahminde bulunabiliriz demektir bu.
Nesin ve Nişanyan hakkında bu kadar. Öte tarafta, memleketin muhtemelen en ”kaskatı” beyni Özdil var. Benim kafam şöyle çalışıyor: Saçılık hakkında bu yazıyı yazmış olan Özdil, yazmamış olan Özdil’den farklıdır. Bu demek değil ki Özdil bundan böyle tepesine bomba atılan Kürtler hakkında ileri geri konuşmayacak veya… Ne bileyim, ahaliye verip veriştirmeyeceğini düşünüyor değilim. Ama arada, epsilon kadar da olsa bir fark olacak. O kadar olur. Özdil’den fazlasını beklemek fazla…
***
Kendi sevdiğim terimlerle özetleyeyim…
Beynin/beyinlerin sağ yarıküresi sahaya inmiş gibi görünüyor. Ben yanılmışım —ne güzel.
Beynin/beyinlerin sağ yarıküreleri sahaya inmişse, 24 Haziran bize bir şey, iyi bir şey yapmış demektir. Sandık neticeleri ne olursa olsun. Beynin/beyinlerin sağ yarıküresi sahaya inmişse, geleceğe dair bir ümidimiz var demektir. Problemlerimizi çözebileceğimizin garantisi yok ama çözme ümidiyle harekete geçmişiz demektir.
Büyük iş.
(Daha önce bu hususlarda yazdıklarımı okumayanlar için hatırlatayım, beynin sol yarıküresi, neyle karşılaşırsak karşılaşalım “ben bunu biliyorum, bu bildik bir problem” diye bakar. Sağ yarıküre ise, her gün onlarca defa karşılaştığımız bir probleme bile “bu yeni bir hal, yeniden değerlendirmek lazım” diyerek… Memlekette bütün beyinlerin sol yarıküreleri, uzunca süredir, sağ yarıküreleri bastırıyor gibiydi. Farklı sol yarıkürelerden zuhur eden tutumlar da karşılıklı olarak birbirini “kilitlemiş” gibiydi. Sağ yarıküreler sahaya indiyse… Ne çıkacağını bilemeyiz ama bir şey çıkacaktır.)