Paket

Bir genç kız olsanız, üç talibiniz olsa…

Biri saldırgan biri olsa mesela. Olur olmaz yerde hır çıkarıyor olsa. Ama sizin yanınızdayken kibar davranmak için çabalıyor olsa. Bir yandan da tuttuğunu koparan biri olsa. Yani sümsük, pısırık biri olmasa…

İkincisi iyi okullardan birinden diploma almış, bir salon beyefendisi olsa. Ama manasız bir devlet dairesinde dirsek çürütüyor olsa ve daha fazlasında gözü olmasa. Çevrenizdeki bütün kadınların ona hayran olduğunu düşünen, size tepeden bakan biri olsa. Onun gibi biri size talip olmuş, daha ne istiyorsunuz edalarında olsa…

Üçüncüsü varlıklı bir ailenin iyi okumuş, kibar bir çocuğu olsa. Ama annesinin sözünden çıkamıyor olsa. Sümsük, pısırık bir hanımevladı olsa. Evlendiğinizde ailesinin konağına yerleşmek zorunda kalsanız. Filan.

Birinciyi seçerseniz kavgacılığı sevdiğiniz neticesi çıkmaz. İkincisi seçerseniz aşağılanmaktan hoşlandığınızı söylemek haksızlık olur. Üçüncüyü seçerseniz, kayınvalide hegemonyasına hevesli olduğunuzu söyleyemeyiz.

***

Dünya paketler halinde. Ne yazık ki bir paketten cesareti, diğerinden iyi okumuşluğu, üçüncüsünden varlıklı olmayı alıp, kendi eşinizi imal edemiyorsunuz. (Yoksa “iyi ki” mi demek lazım?)

AKP’ye oy veren seçmenlerin içinden “yapsınlar da isterlerse çalsınlar” geçmiyor. Kendilerine tepeden bakmayacak, müziklerini, kıyafetlerini aşağılamayacak birilerini arıyorlar mesela. Siz ona “iyi de çaldıklarını bilip duruyorsun, yine de neden oy veriyorsun” diye üsteleyince, bir cevap uydurmaları lazım, uyduruyorlar. CHP’ye oy verenler, Çankaya’nın veya Karşıyaka’nın kaldırımlarının yürünmeyecek halde olmasına razı değiller. Atatürk ilkelerine sadık birilerini arıyorlar mesela. MHP’ye oy verenler için ben bir şey demeyeyim.

***

Batılılaşmak da bir paket. Batılıların Batılılaştığı için kazandığını düşünüyorsunuz. Ama kazanmalarında hangi faktörün ne kadar etkili olduğunu çözmek müşkül.

Mesela bilimsel düşünce mi dediniz? Batılılar dünya hâkimi olduklarında bilimsel düşünceden filan haberleri yoktu. Portekiz ve İspanya, daha sonra Britanya’ya ve kısmen Fransa’ya devredecekleri bölgeleri büyük ölçüde kolonileştirdiklerinde, daha Copernicus fikirlerini yayınlamamıştı. Galileo dünyada yoktu, Newton nerede… İspanyollar bilimden, imha ettikleri Endülüs Emevilerinin zerresi kadar anlamıyorlardı. Ama hem onları yarımadadan sürmelerine, hem de dünyanın geniş bölgelerini kolonileştirmelerine mani olmadı bilim konusundaki kayıtsızlıkları.

Mesela çoğulculuk mu dediniz? Avrupa’nın her ülkesi, yukarıdan aşağıya dayatılan normlar konusunda olağanüstü tavizsizdi. Tarihte benzeri görülmemiş kadar. Eh, Osmanlı ülkesi daha sağduyulu adamlar tarafından yönetildiğinden değildi fark. Teknolojik gelişmişlik seviyesi Osmanlı ülkesi kadar geniş toprakları homojenleştirmeye yetmiyor ama Fransa ölçeğindeki coğrafyaları homojenleştirmeye kâfi geliyordu.

Mesela kadın hakları mı dediniz? Kadınların zerre kadar hakkı yoktu. Avrupalıların dünyanın neredeyse tamamını kolonileştirdikleri dönemleri bırakın, büyük ölçüde ulus devletlerin sınırlarına çekildikleri yakın tarihlerde bile kadınların yükseköğretim görmesi son derece müşküldü.

Paketin içinden neyi seçerseniz seçin, Avrupa’nın kazandığı dönemde bunların hiçbiri ortada yoktu. Teşebbüs hürriyeti de, düşünce özgürlüğü de yoktu mesela. Ama Avrupalılar kazandılar. Neden kazandıklarını siz (ve kaybeden dedeleriniz) kadar onlar da merak ettiler. Sonra geniş kapsamlı bir hikâye uydurdular.

Uydursunlar.

Üstelik hikâye gerçeklikten daha güzel. Yani şimdi “daha iyi silahlarımız vardı, Çinlilerin eğlence amacıyla kullandığı baruttan biz silah yaptık da ondan kazandık” demeleri daha mı iyi? Veya dünyanın kalanının kaynaklarını transfer ettik (ve hâlâ ediyoruz) ondan kazandık demeleri daha mı iyi? İnsanlığı daha da iyi silahlar yapmaya veya birbirlerini sömürmeye sevk etmektense, böyle bir hikâyeyle daha makul bir dünya kurmaya sevk etmek daha iyi değil mi?

Bence daha iyi.

Yeter ki, bilime daha çok kaynak ayırarak, daha çoğulcu yapılar kurarak, dezavantajlı kesimlere destek çıkarak zengin ve güçlü olunamayacağını da bilelim. Bu işin birinci yanı.

İkinci yanı şu: Üç yüzyıl öncesini bir yana bırakalım. Bugün Batı dünyası, mesela Irak’ın veya Azerbaycan’ın kaynaklarını sömüremese, mevcut zenginliğini ne kadar sürdürebilir sizce? Mevcut şartlarda işin büyüklüğünü bilmiyorum, ama üzerinden Bush geçmeden önceki Irak’tan her yıl, İngilizler kabaca, 25 milyar dolar çalmaktaydı. Iraklılar petrolün ne kadar kıymetli olduğunu bilmediklerinden, veya onu çıkaracak veya işleyecek veya pazarlayacak teknolojileri geliştiremez olduklarından değil. Belki yüz yıl önce öyleydiler ama çoktandır değillerdi. Ama Iraklılar İngilizlerin payını vermezlerse başlarına olmayacak işler geliyordu. Geldi nitekim.

Neyse… Asıl mesele şu: Yüz yılı aşkın süreyle, her yıl 25 milyar doların kasanıza girdiğini düşünün. Bugün ne kadar zengin olurdunuz? İngiltere’nin olduğundan daha zengin olabilir miydiniz mesela? Veya İngiltere’nin kasasına yüz yıl boyunca her yıl 25 milyar dolar eksik girseydi, İngilizler o bize sundukları paketle ne kadar zenginlik üretmiş olabilirlerdi?

Sözünü ettiğim, sadece Irak’tan çalınan para. Buna Azerbaycan’ı, İran’ı ve saireyi ekleyin. Veya eklemeyin, kalsın.

Batılılar o güzelim batılı değerlerle davranıp, neden Irak’tan, Azerbaycan’dan ellerini çekmiyor? Nasılsa dünyada zenginlik, refah ve güç üretmenin sihirli formülüne ulaşmışlar. Neden bırakmıyorlar Ortadoğu’yu kendi haline?

***

Şimdi bizim çocuklar der ki, “adamsanız sokturmayın kardeşim elin elini içinize”. Derler ve haklı olurlar. Batılılar, elbette, eğer güçleri yetiyorsa, Irak’ın malını çalacaklar. Niye çalıyorlar diye çıkışıyor değilim. Sadece, mevcut zenginlik ve gücün, eğer Irak’tan petrol çalınamazsa sürdürülemeyeceğini söylüyorum. Bırakın yoktan o zenginliğin ve gücün var edilmesini, bir defa var edilmiş olduğu halde sürdürülmesi bile mümkün değil. Öyle çok sesli müzik dinleyip çok sesli olmaklarla filan olmuyor bu işler.

***

Bir genç kızsanız ve sadece üç talibiniz varsa… Her birinin de katlanılmaz defoları varsa… Eğer hormonlarınız idare ediyor, izin veriyorsa… Aceleniz yoksa… Üçünün istediğiniz bileşenlerini bir araya getirip kendi eşinizi inşa edemezsiniz ama üçünü de tersleyebilirsiniz. Bir gün beyaz atlı bir prens gelecek diye bekleyebilirsiniz.

Eğer sahnedeki partilerin hiçbiri içinizi ısıtmıyorsa, mesela benim yaptığımı yapıp, hiçbirine oy vermeyebilirsiniz. Sadece kendinizi tatmin etmiş olursunuz. Çünkü biri —siz hiçbirine oy vermediğiniz halde— kazanır.

Ama kendinize bir istikbal çizmek durumundaysanız, ille de paketlerden bir paket seçmek durumunda değilsiniz. Aksine, mevcut paketlerin hiçbiri size bir istikbal sağlamaz. Çünkü mevcut paketlerin her biri, kazandıracağı her kimse ona kazandırmıştır, artık kimseye kazandırmaz. Kendi paketinizi inşa etmek zorundasınız.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin