Pakistanlaşmak
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Büyükerşen ile sohbet ederken, laf arasında “Türkiye Pakistanlaşacak” dedi. Güldüm, “İranlaşacak, Arabistanlaşacak, Malezyalaşacak, laflarına alışkındık, Pakistan nereden çıktı” diye sordum.
O sohbette dikkatimi çekti, Pakistan AKP iktidarında Türkiye gündeminden büsbütün düşmüştü. Biz çocukken Pakistan’ın, bir Müslüman devlet olarak —ve öyle olduğu halde, laikçi iktidarlar tarafından da desteklenen— çok özel bir statüsü vardı. Dost olmaktan fazla, kardeş olmaktan fazla bir şey, dost ve kardeş ülkeydi Pakistan. Ama Müslüman kimliklerini parlatarak, daha doğrusu kendilerini Müslümanmış gibi sunarak memleketin iktidarına çökenlerin döneminde Pakistan, ağır ağır değil, küt diye gündemden düşmüştü. Adeta yoktu. Neden öyle oldu, bilmiyorum.
Ama Pakistan’da berbat şeyler oluyor. Kabaca söylemek gerekirse, Afganistan’da Sovyetlere karşı kutsal savaşa nefer yazılanlar, Afganistan’dan sürüldüklerinde Pakistan’a kaçtılar. Anlaşılan o ki Afganistan-Pakistan sınırı, ABD-Meksika sınırını veya bizim Türkiye-Suriye sınırımızı andırıyor. Siz geçmeye kalksanız ananız ağlıyor da, uyuşturucu kaçakçıları, silahlı profesyonel katiller filan, ellerini kollarını sallaya sallaya geçiyorlar.
Bir vakitler çok meşhurdu, McLuhan’ın aforizması “elinizde çekiç varsa, her şey size çivi gibi görünür” der. Öldürmek için eğitilmiş, öldürmeye programlanmış insanlara da, besbelli, herkes öldürülecek insanlar olarak görünüyor. Adamın bildiği biricik iş öldürmek, ne yapsın istiyorsunuz?
***
Platonik bir çemberi kusursuz diye tavsif ederseniz, gerçek hayatta karşılaşacağınız bütün çemberler kusurlu olur. Cinnet dilde, kavramda başlar yani. Elinizde ya “kusursuza doğru yol almak” veya “kusurlu haline bir sebeple katlanmak” seçenekleri kalır. İkinci seçenek de, hemen her daim, elinde dünyayı kusursuzlaştıracak herhangi bir enstrüman olmayanlara kalır.
Türkiye’nin beynine, onlarca yıl boyunca, Platonik çemberler çakıldı. Ve Türkiye, bu yüzden, zorla kusursuzlaştırmaya çalışanlar ile kusurlarına katlananların ikamet ettiği bir ülke olarak yaşadı. Sonra ülkenin kusurlarına katlanagelenler, iktidarı ele geçirdiler. Ve “kusursuz çember öyle değil, böyle olur” dediler.
Platonik olan hiçbir şey güzel değil. Doğurgan değil. Hayatiyet taşımıyor. Tiksindirici şeyler hepsi. Ama Türkiye’de yaşayanların tamamı Platonik şeylere tiryaki edilmiş insanlar. Tercih ettikleri Platonik şeyler farklı yalnızca. Ve havuza düşen bir küçük taşın bile durdurulamaz dalgalar silsilesini kışkırtıyor olması, Türkiye’nin bu hali yüzünden mümkün oluyor. Denize attığınız taş, deniz yüzeyinde dalgalanmaya yol açar ama taşın yol açtığı dalgalar, kısa süre içinde denizin tabii kıpırtılarına karışır gider. Platonik bir düzgünlüğe zorlanmış havuzun sathında öyle olmaz.
Türkiye, denizin sathına bakıp “ah şöyle kıpırtısız, havuz gibi olmalıydı” diye iç geçirenlerin ülkesi.
***
Büyükerşen’e katılmıyorum, Türkiye Pakistanlaşmayacak. Evet, onun kastettiği şey oldu/oluyor. Suriye’de barındırılmayan ve kendilerine Cihatçı denen profesyonel katil sürüsü Türkiye’ye geçiyor, hücrelerinde uyuyorlar bir süre. Sonra çıkıp kusurlu çemberlerden bir bölümünü, yani sizi, beni imha ediyorlar.
Ama Pakistan, anlaşılan o ki, sosyal dokusu çok da uygun olmadığı için, insanları öyle kusursuzluklara tapmadığı için, onlarca yıldır bu bela ile birlikte, bir biçimde yaşıyor. Türkiye yaşayamayacak. Türkiye Suriyeleşecek.
Türkiye hasta.
Türkiye’nin bağışıklık sistemi çalışmıyor, o yüzden hasta. Türkiye’nin hallerinden hiç memnun olmayıp, “onlarca yıldır Batı uşakları memleketi bu hale getirdi” deyu ipleri ellerinde toplayan vasıfsız zevat, Türkiye’nin bağışıklık sistemini iyice çökerttiler.
Suriye’den veya bir yerlerden sepetlenmek zorunda kalan manyağın biri, herkesten daha maharetle becerdiği bir işi, bir Kalaşnikofu müthiş bir beceriyle kullanma işini, Reina’da sergileyebilir. Ne biçim tatmin olmuştur, tahmin de edebiliriz. Böylelikle Türkiye’yi Pakistan’a benzetebilir.
Ama iş orada kalmıyor gördüğünüz gibi. Memleketin yüzde ellisini evlerinde tutmakta zorlandığını iddia eden, aslında hiç öyle bir ruh durumu yokken bu lafı eden, bu lafı etmekle o yüzde ellinin zihnine “evinizde zor duruyor olmalısınız” fikrini sokan zat sayesinde, Reina’da yaşanan katliam, o katliamın kendisinden çok daha ağır sancılara yol açıyor. Parmağınızda bir kesik oluşmuş, acı çekeceksiniz ve fakat tedbirinizi alacaksınız, geçecek iken, kanın pıhtılaşması imkânsızlaştırılmış olduğundan, kan kaybından ölecek durumlara geliyorsunuz.
Sonra hep birlikte, Reina’da olanı, parmağın kesiğini konuşuyoruz.
Türkiye’nin problemi, ahmaklar güruhunun kendi iktidarlarını sağlama alma ve böylelikle hırsızlıklarının hesabını vermeyi erteleme hayalleriyle, memleketin kanını pıhtılaşamaz hale getirmiş olması. Ve onlar memlekete bu operasyonu, herkesin Platonik kusursuzluklara tiryaki edilmesi sayesinde gerçekleştirebildiler.