Parlamenter Demokrasinin Yeni Raundu

Birkaç yıl önce İtalya’da bir soytarı (kelimenin gerçek manasıyla kullanıyorum), oyların dörtte birini almıştı. Çok geçmeden İspanya’da PODEMOS, yerleşik politik düzeni altüst etti. Ardından SYRIZA komşunun dengelerini salladı.

Bütün bunlar olurken ve Türkiye’de Demirtaş’ın yıldızı parlarken, Avrupa’nın ciddi dergileri ve gazetelerinde ciddi analizler yayınlandı. “Ne oluyor” sorusu saygıyla (ve kaygıyla) sorulurken, gerçi kimse alaycı bir eda takınmadı ama “Akdeniz ülkeleri işte” iması da alttan alta hissedildi. Kuzey ülkelerinin daha sağlıklı işleyen demokrasileri vardı ne de olsa ve böyle tuhaf salgınlardan azadeydiler.

Derken…

İngiltere’de İşçi Partisi kongresi için adaylığını koyan bir soytarı (kelimenin gerçek manasıyla kullanmıyorum), “canım yarış olsun” diyen birkaç kişinin de desteklemesiyle, adaylık için gereken oyu, adaylık başvuru süresi dolmadan birkaç saat önce ancak toplayıp aday oldu. Birkaç ay geçti geçmedi, İngiltere’yi, yani parlamenter demokrasinin beşiğini, Corbynmania sardı. Nihayet geçtiğimiz hafta yapılan kongreyi Corbyn kazandı.

Şimdi herkes yeniden düşünecek.

Herkes dedimse, lafın gelişi. Bizim dışımızdaki herkesi kastediyorum.

Şimdi PODEMOS’u, SYRIZA’yı filan yeniden düşünecekler.

***

Biz de düşünsek iyi olur.

Da…

Bizim dâhilerimiz, neler olup bittiğini anlamak için mesai harcamaya tenezzül etmezler. Onlar, işlerine geleni cımbızla seçip, Cameron’un “Corbyn ulusal güvenliği tehdit ediyor” lafını ön plana çıkardılar. Kimler? AKP’nin kurnaz çocukları. “Bakın sadece bizde değil, İngiltere’de de bir parti tehdit olarak görülebiliyor” uyanıklığıyla… Peki Corbyn kim? Başka birçok şeyin yanı sıra bir Filistin dostu, Hamas sempatizanı, İsrail düşmanı, İsrail’in nükleer silahlarının elinden alınmasını talep eden bir aktivist. Yani öyle “van minut” filan demekle kifayet etmemiş, en azılı İsrail düşmanının bile aklına gelmeyecek yerlere işi götürmüş biri.

Aha bunlar işte bu kadar alçak.

***

Neyse, onlar o kadar da mühim değiller, sayılı günleri kaldı. Biz neler oluyor olduğunu düşünsek iyi olur.

Malum Akdeniz hastalığının İngiltere’ye sirayet etmesinden yola çıkıp, bütün Avrupa’yı saracağını filan iddia etmiyorum. Sararsa şaşırtıcı olmaz. Ama sarmayabilir, bir yerde kontrol altına alınabilir de… Zaten mesele neticenin ne olacağı değil, nelerin oluyor olduğu…

Bahse konu olan hadiselerin birçok ortak özelliği var. Birçok farklı yanları da… Şimdilik işaret etmek istediğim ortaklıkları şu: Hepsi aktivist. Dünyayı değiştirmek için, gerekirse dövüşmeye hazır ve razılar. Ama dünyayı değiştirmek derken kasıtları, daha adil, daha barışçı, dövüşmeyi gerektirmeyecek bir dünya. Daha önce de daha adil, daha barışçı, dövüşmeyi gerektirmeyen bir dünya hayalleri kuran çok kişi vardı. Ama onlar, hepsi, pasifistti.

Bir bakıma, parlamenter demokrasinin yeni raundu şimdi başlıyor.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin