Parlamenter Sistem?
Küllüğe yapışmış inatçı bir izmaritten kurtulmak için ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Küllüğün kenarını çöp kovasının kenarına hafifçe vuruyorsunuz ve… İzmarit inadından vazgeçip layık olduğu yere doğru yola çıkıyor.
Neden?
Eylemsizlik (inertia) sebebiyle… Eylemsizliği bilmiyor olsanız da aynı şekilde davranıyorsunuz —en azından, eylemsizliği bilmediğiniz yaşlarda da öyle davranıyordunuz. Yani? Eylemsizliği bilmeden eylemsizlikten faydalanıyordunuz. Hayatımızın neredeyse tamamı, neden işe yaradığını bilmediğimiz halde işe yaradığını bildiğimiz ilmeklerle örülü.
Seçmenlerin neden “yaptıkları tercihleri yaptıkları” hakkında kafa yormaya başladığım 94-95 yıllarından bu yana, siyaset bilimcilerin yazıp durdukları, gazete köşelerinde veya televizyon ekranlarında tekrarlanıp duran manasız klişeleri ayıklamakla geçti ömrüm. O klişelerden boşalan yeri, işe yaradığını gördüğüm, deneyerek çalıştığını öğrendiğim bazı yordamlarla doldurdum.
Adam, öğrendiğim yordamları basit bir koordinat eksenine yerleştirmiş. Yatay eksenin sol ucunda seçkinler ötekinde sıradan (bizim gibi) insanlar var. Düşey eksenin alt ucunda statüko, ötekinde değişim… “Dünyanın neresinde olursa olsun,” demiş adam, “politika bu kadar basit bir esasa yaslanır. Koordinat ekseninin, sıradan insanlar ile değişimin kesiştiği çeyreğinde —sağ-üst çeyreğinde— mülkü olan kazanır.”
Hepsi bu.
Bunu yapmaya çalıştım yıllar yılı… Yaptığımı böyle tarif edebiliyor olmasam da… Tıpkı eylemsizliği bilmeden bir kabı boşaltmak için eylemsizlikten faydalanmaya çalışmak gibi…
Türkiye’de muhalefet cephesinin —uzun süredir kemikleşmiş— muhtelif dezavantajları var. Erdoğan’ı şeytani güçlerle donanmış —kendisine güç yetmez— bir adam olarak görmeleri, bugüne kadar Erdoğan’a oy vermiş olanların ne yapılırsa yapılsın koyun gibi Erdoğan’ın peşinden gideceğini varsaymaları, tarafların eşit şartlarda yarışmayacak olması, muhalefet cephesinin dezavantajlarından sadece bazıları. Ama bu dezavantajlar ve diğerleri, bu seçimde, neticeye çok da tesir etmeyebilir.
Buna mukabil muhalefet cephesinin bir defosu var ki, onun neticeye ciddi ölçüde tesir edebileceğini düşünüyordum. Anladığım kadarıyla Erdoğan önceki gün, tam da o çatlağa kamayı sokmuş.
Nedir o defo?
“Son Anayasa değişikliği ile getirilen sistem mahzurlu, parlamenter sisteme döneceğiz” vaadi.
Türkiye, muhalefet cephesinin “parlamenter sistem” diye adlandırdığı “eski sistem”den çok memnun filan değildi. Memnun olunacak bir sistem de değildi zaten. Bir defa, hani dillerden düşürülmeyen “güçler ayrılığı” o sistemde yoktu, yasama her vakit yürütmenin güdümündeydi, hatta bir organı gibi çalıştı. E evet, son Anayasa değişikliği ile getirilen sistem “daha da berbat” bir sistem. Ama bunun daha da berbat olmasına mukabil bir “politik” avantajı var, henüz denenmediği için mahzurları yaşanmadı. Ötekinin dezavantajı ise, mahzurlarının tecrübeyle sabit olması.
Eski sisteme geri dönmeyi vadetmek, statükoyu temsil ediyor. Politik olarak satılabilir bir mal değil. Daha doğrusu, onu satan politikacıyı zor duruma düşürür.
Demiyorum ki mevcut “denenmemiş” berbat sistemi koruyun ve/veya koruyacağınızı vadedin. Dediğim şey, (a) eğer bu alanda statükocu durumda kalıyorsanız, kalmaya mecbursanız, bu mevzuyu deşip durmayın, (b) seçimi neyi değiştirecekseniz onun üzerine yığın —mesela Erdoğan’ı “değiştirmek” bile millete fena halde cazip gelebilir— ve aslında bence (c) eski sisteme dönmek yerine, güçler ayrılığını sahiden sağlayacak bir sistem değişikliğini, “yepyeni bir şeyi” vadedin.
Demiyorum denenmemiş berbat sistemi koruyun. Ama “ya kardeşim eski sistem de pek matah bir şey değildi, satamazsınız” dediğimde, bir koro halinde, “sen de Erdoğan’ın sisteminin kripto müdafiisin” türünden suçlamalar yükseliyor. Neden? Çünkü ahaliyi muhafazakâr olmakla ve muhafazakârları seçmekle tavsif edenler memleketin esas muhafazakârları. Yani statükocuları. Statükoyu değiştirmeye yönelik her talep onlar için aynı.
Sözünü ettiğim tartışmada, bir yandan “güçler ayrılığı” lafı edip duruyorlar ama öte yandan yasamanın yürütme ile iç içe geçtiği sistemi müdafaa ediyorlar. Öylesini görmüş, ona alışmışlar. Alışkanlıklarından kopmak zorunda kaldıklarında, yurtlarından çıktıklarında, diğer her yer aynı —gâvur ülkesi.
Kendi hesabıma, en azından otuz yıldır yazdıklarımın bir tek ortak noktası varsa, o da “gücün merkezileşmesine itiraz”dır. Mevzu nereden başlarsa başlasın, bir biçimde gücün merkezileşmesinin mahzurlarına getirip bağladım ve memleket sabah kalkıp “bu sabah da şuram ağrıyor” dediğinde, pek de uzun boylu dinlemeye tenezzül etmeden, “gücün aşırı merkezileşmesi yüzündendir” diye teşhis koydum. Mevcut zırva sistem gücü görülmemiş ölçüde merkezileştiren bir sistem. Bunu müdafaa etmek en son yapacağım şey ve beni bilen herkes bunu biliyor.
Yine de…
“Canım parlamenter dediğiniz sistem de matah bir şey değildi” dediğimde… Kıyamet kopuyor. Değildi. Velakin, matah bir şey olsaydı bile müşterisi çok olmazdı. Çünkü statükoyu temsil ediyor. Dolayısıyla, eğer ille de eskiyi satmak zorundaysanız, onu, sanki statüko değilmiş gibi, yeniden —başka ambalaj içinde— paketlemeniz gerekir.
“Ambalaj” kelimesini kasten kullandım —kasten, çünkü belirli bir kesimi koltuğunda raptiye varmış gibi zıplattığını tecrübelerimle biliyorum. Aslında, bana kalırsa, mesele ambalaj meselesinden ibaret değil. Evdeki ürün çalışmıyor. Televizyon alıcısı ise mesela, ikide bir görüntü donuyor veya renkler karışıyor veya —en azından— görüntü kalitesi düşük, yayınlarda sağlanan hassasiyeti algılayamıyor.
Ama…
Mesele sadece, bir vakitler, ilk alındığında, çağın teknolojik seviyesine göre bir şaheser sayılabilecek olan cihazın bugünkü ihtiyacı karşılayamaz hale düşmüş olmasından ibaret değil. O derin, ağır, tüplü cihaz, yeni salonunuzun duvarına monte edilebilir de değil. Dolayısıyla salonun tümüyle daha ergonomik, daha fonksiyonel bir biçimde yeniden düzenlenmesini de imkânsızlaştırıyor.
Alper Görmüş, Serbestiyet’te (http://serbestiyet.com/yazarlar/alper-gormus/bahceli-asil-chp-tabanina-tesekkur-etmeliydi-846362), problemin CHP “tabanından” kaynaklandığını iddia ediyor. CHP’de politika üretenler, anladığıma göre, bu tabanın “katılığı” hesaba katılırsa, mazur görülebilirmiş. Görmüş’e katılmıyorum, CHP’de politika yapanların esas işi, o tabandaki katılığı yumuşatmak. İş, yaşadıkları salonun hep böyle olmuş olduğunu zanneden, onu mevcut haliyle muhafaza etme konusunda inat eden kitleleri, “daha iyisine” ikna etmek. Yani tabandaki katılık, CHP liderliğinin işini yapmaktaki başarısızlığının basit bir göstergesi.
Taban katı, yukarıda da işaret ettim. Katı ve… “Parlamenter sistem de matah değildi” dediğimde uğradığım taarruz, o katılığın nişanesi. Ama aynı taban, “güçler ayrılığı” konusunda da katı. Demek ki, eski sistemin güçler ayrılığını sağlamakta yetersiz kaldığını söylediğinizde, bir tercih yapmak zorunda kalacak, kafasındaki muhayyel salondan —tüplü televizyonunu duvara monte edebildiği hayal âleminden— gerçekliğe doğru zorlandığında… Tüplü cihazından vazgeçebilecek. Sadece misal olsun diye söylüyorum, mesela Kürt meselesini, “Kürtler Misak-ı Milli’nin teminatıdır” gibi bir “ambalaj” içinde sunarsanız… Çok şeyi değiştirebilirsiniz.
Neticede CHP dediğiniz parti kurulduğunda, sosyalizm bilinmiyor değildi. Ama CHP’nin altı oku içinde sol veya sosyalizm yok. Hatta şiddetle muhalif idi CHP sosyalizme. Ama Ecevit onu “ortanın solu” diye yeniden ambalajladı. E, hepsi değilse de kahir ekseriyeti, kendilerinin solcu olduğunu zannetmeye başladılar. Katı kalanlar ayrılıp gitti ve dağılıp gittiler.
Neticeten, “biz vatandaşı dolandırmayız, ambalajlara itibar etmeyiz, neyse o” filan gibi “ahlakilik” taslamaların bir manası yok. Bu halin esası, cehalet (politika ve ahali hakkında cehalet) ve tembellik. Hepsi bu.
Yukarıda söylediklerim şimdinin meselesi değil, ne vakittir böyleydi. Ama bir bakıma da tam şimdinin meselesi, çünkü bu seçimde iktidar değişmezse, muhtemelen en önemli sebebi, muhalefetin statükocu tutumu olacak. Mesela hiç değilse şu denebilir: “Eski sistemde Bakanlar parlamento içinden atandığı için yürütme yasama ile iç içeydi. Getireceğimiz sistemde Bakanlar dışarıdan atanacak ve yürütme ile yasama da tamamen ayrılacak. Artık her güç birbirini daha bağımsızca denetleyip dengeleyecek”. Filan.