Pislik

Görünürde meselenin iki tarafı var: (a) Bilal Meşe, (b) Arda Turan.

***

Bilal Meşe kimdir, kimin nesidir, ne yazar bilmem. Ama içinde yer aldığı sektör hakkında çok net kanaatlerim var. Aslında Zafer Mutlu “ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkân açtık patronumuza para kazandırmaya çalışıyoruz” dediğinde biçimlenmesi gereken kanaatlerdi ama…

Buraya bir parantez açayım. Biz hastalanıyoruz, sonra iyileşiyoruz. Yani eski halimize dönüyoruz. Herhalde bu tecrübenin neticesi olarak, kurumlar, sosyal strüktürler filan rahatsızlandığında da benzer şey olacak, bir biçimde hastalık giderilecek, her şey eski haline dönecek diye varsayıyoruz. Zafer Mutlu, bana öyle gelmişti ki, köklü bir geleneği olan gazetecilik kurumunda geçici bir arıza. Kurum bir biçimde, kendi iç dinamikleriyle, olmazsa müdahale edilerek bu arızayı giderecek, gazetecilik denen meslek eski haline dönecek… Filan.

Sonra Enver Ören Çiller ve Yılmaz ile pazarlığa “benim heybemde şu kadar yüz bin kişi var” diye başladığında, TGRT izleyicilerini kendi malı olarak masaya koyduğunda, ne kadar beyhude bir beklenti içinde olduğumu anlamıştım. Medya —eğer daha önceden öyle değildiyse bile— artık başka bir şeydi. Artık nedensel çalışmıyordu, niçinsel çalışıyordu. Bir şeyler vuku bulduğu için haber yapılmıyordu, bir takım neticeleri hâsıl etmek için haber imal ediliyordu.

Bana “ne kadar safmışsın, hali anlamak için o kadar beklemen gerekmiş” demeyin. Bugün hâlâ hemen herkes, medyanın bu düzeninin değişebileceği, yeniden eski günlere dönülebileceği varsayımıyla davranıyor.

Bugün. Hâlâ.

Yani BBC’nin May’in bütün vasıfsızlığını ve gaflarını örtbas edip, Corbyn’in önünü kesebilmek için alenen ve utanmazca taraf olduğu şartlarda. (May, Corbyn ve Britanya hakkında ayrıca tartışırız gerekirse, ama şimdiden şunu diyeyim: Şunun veya bunun tarafında değilim, sadece BBC gibi tarafsız gazetecilik efsanesinin sembolü olarak gösterilen bir kurumun bile bahse konu olan efsaneyi umursamaktan caydığına işaret etmek istiyorum.)

Şimdi önceki paranteze döneyim. Biz hastalanıyoruz ve sonra iyileşirken eski halimize dönmüyoruz. Vücudumuzda hastalık kaynağı organizmalara karşı bir savaş veriliyor, bu savaş kazanılırsa iyileşmiş oluyoruz. Ama artık eski biz değiliz. Bir savaşı kazanmış, bizde rahatsızlığa yol açan organizmalarla baş etmeyi öğrenmiş bir organizmayız artık. Bizi hastalandıran organizmalardan kurtulmuş, onları def etmiş filan değiliz. Onlarla dövüşmeyi ve yenmeyi, sürekli yenmeyi bilen bir organizmayız.

Yani?

Eski halimize dönüyor değiliz. Aksine, eski halimize bir daha asla dönemeyecek kadar değişerek yol alıyoruz. Medyanın rahatsızlıkları da benzer şekilde aşılacak, eğer aşılacaksa. Yani mesela, hemen herkesin şiddetle itiraz ettiği sosyal medya, bu hususta, medyanın yol açtığı rahatsızlıklarla baş etmek konusunda çok müessir bir antikor gibi duruyor. İşe yaraması için usulünce kullanılması, usulünce kullanılması için de usulünce kullanmanın öğrenilmesi gerekiyor filan. Ama şimdilik, henüz, hastalıkla mücadele safhasındayız. Ateş yüksek, çünkü mücadele sürüyor.

Bilal Meşe bu sürecin neresinde? Hangi haberi hangi saikla yapıyor? Elindeki gücü —medya mensubu olmaktan kaynaklanan ve uzun süredir medya mensubu olmakla tahkim ettiği itibar ve inandırıcılığı— ne maksatla kullanıyor, bilemem. Ama eğer mensup olduğu medya sektörünün genel hallerinden yola çıkarak bir tahminde bulunmam gerekirse nasıl bir tahminde bulunurum, yukarıdaki uzun tahlillerden bellidir herhalde.

***

Gelelim Arda Turan’a…

Kimdir, kimin nesidir, bilmem. Ama “ben iyi futbolcu olmak için çalışmıyorum, adam olmak için çalışıyorum” derken rol yapmadığını, samimi olduğunu düşünüyorum. Yani adam olmak derken kastettiği şey, kendince haksızlığa uğradığında, kendisine haksızlık yapana cepheden taarruz etmek, kendince adaleti kendisi tesis etmek. Öyle biliyor, öyle inanıyor.

Az rastlanır bir tutum mu? Hiç değil. Türkiye’ye has mı? Hiç değil. Dünyanın her yerinde haksızlıkları kaba güçle çözmeye teşne, bu tutumu bir marifet olarak gören yüz milyonlarca insan yaşıyor. Haksızlığa uğradığında boynunu eğip kadere rıza göstermek ile kıyaslayınca, pekâlâ saygıdeğer bir tutum olarak bile görülebilir Arda’nın sahnelediği tiyatro. İnanarak sahnelediği tiyatro…

Niye tiyatro diyorum?

Sen gazetecinin birine, “biz prim pazarlığı yaparken yanımızda mıydın” diye yumruk atacaksın. Yani iddian prim pazarlığı yapmadığınız olacak. Üstelik “patronun Demirören” diyeceksin. Yani Futbol Federasyonu Başkanının “futbolcular prim pazarlığı yaptı” algısında, en azından hissedar olduğunu ima edeceksin.

E o vakit, iddia ettiğin tarzda adamsan, ne demeye piyonun piyonunun piyonu ile dövüşüyorsun? Çık ortaya, “ulan biz pazarlık filan yapmadık, bu Federasyon Başkanı ile onun kankası Futbol Direktörü bizi harcayarak kendilerini kurtarmaya kalkıyorlar” diye, ta o vakit meydan oku. Piyonlarla dövüşme, onları kullananlarla dövüş.

Sıkıyor mu?

Sıkmıyorsa adamlık falan taslamaya kalkma. Âleme adamlık öğretmeye hiç kalkma. Sen Bilal Meşe’nin liginde oynayan bir zavallıdan fazla bir şey değilsin. Ligini de kendin tercih ve ilan ettin. Seni yiyecekler ve ben de zerre kadar üzülmeyeceğim. “Yapayalnız, takım arkadaşları bile ondan nefret ediyorlar” diye haberler imal edecekler. Hıncın daha da büyüyecek. Kazandığın onca para, onca başarı bile tedavi edemeyecek içinde büyüyen nefreti. Çok acı çekeceksin.

Ve ben zerre kadar üzülmeyeceğim.

***

Görünürde meselenin iki tarafı var: (a) Bilal Meşe, (b) Arda Turan. Ama görmüş olduk ki, aslında meselemiz şahıslar değil.

Memlekette ve dünyada, sayısız Bilal Meşeler var. Ve sayısız Arda Turanlar. Gazeteci kılığında ortada dolaşan, aslında güç ve itibar ticareti yapan, kendilerine gerçeğin anlatıldığını zanneden kitleleri muhtelif menfaat odakları adına manipüle eden bir yığın mahlûk var. O mahlûkatın adam ettiği, kullandığı, kullanılmaz olduğunda da buruşturup attığı bir yığın Arda. Arda kendisine yönelik bir itibarsızlaştırma kampanyasını içine sindiremeyecek, pire için yorganı yakabilecek bir profil çizmeye çalışıyor ama yaktığı yorgan, bu süreçte istiflediği sayısız yorgandan biri. O sayısız yorganı, başından aşağı yanlış kurgulanmış bir düzen sayesinde istiflemişti ve düzenin kendisine dair bir tek laf etmedi/edemedi.

Bedel ödemeye hazırmış. Ben de bir kenara on milyonlarca avroyu istifledikten sonra Arda’nın ödediği bedeli ödeyeyim. O on milyonlarca avrolar istiflenirken kimler ne tür bedeller ödedi, Arda malı götürürken kimlerin canı ne kadar yandı, Arda’nın haberi var mı?

Milli Takımda bundan önceki krizde neler döndü? Bilmiyoruz. Bilal Meşe bize bir hikâye anlatıyor. Arda —anlaşılan o ki— o hikâyenin kurmaca olduğunu biliyor. Ama biz aslında ne olduğunu bilemedik ve bilemiyoruz. TFF Başkanlığı koltuğunu işgal eden vasıfsız zat ile onun Türkiye Futbol Direktörü gibi manasız bir sıfatla istihdam ettiği vasıfsız, hazımsız mahlûk, bize bir tek açıklama yapmadılar. Milli menfaatler diye bir şeyin arkasına saklanarak…

Dünyanın her yerinde sayısız Bilal Meşeler ve sayısız Arda Turanlar var. Ama başka yerlerde bu tür skandallar olmuyor çünkü başka yerlerde Yıldırım Demirören gibi biri TFF Başkanı, Fatih Terim gibi biri de Futbol Direktörü filan olamıyor. İşleri güçleri, “ama biz başarılı bir Milli Takım istiyoruz, bu amaçla her şeyi yapıyoruz, Bilal Meşe de, Arda Turan da ve sizler de bizim dediklerimizi yapmalısınız” deyip durmak. Bir takım kutsallar imal edip, onların üzerinden seferberlikler ilan etmek.

Ulan ben sizin dediğinizi yapacağıma siz benim dediğimi yapın, ben futbolu kurtarırım. Hıyarağaları. Kimsiniz lan siz? Memleketin futbolunu yediniz bitirdiniz, sizi oralara getiren vasıfsızlar şahının siyasi iktidarına futbolu kurban ettiniz. Ben bu milli takımı desteklemeyince hain olacağım öyle mi?

Bütün milli şeylerinizle birlikte siktirin gidin. Pislikler.

***

Memleketi bilmem ne kadar borçlandırıp, milletin geleceğini ipotek altına alıp, el parasıyla yolları bölünmüş yol yapınca başarı Erdoğan ve çetesinin. Oraya buraya göz alıcı statlar yapınca başarı Erdoğan ve çetesinin. Milli takım kazara başarılı olsa, başarı Erdoğan ve çetesinin.

Ama kayırıp oraya buraya yerleştirdikleri adamlar darbe tiyatrosu sahneleyince? Vay, bize komplo kuruyorlar. Statlar boş kalınca? Kulüpler iyi yönetilmiyor, seyirci futboldan anlamıyor. Milli takım skandallarla çalkalanıp dururken? Ah, Arda, bunu yapmayacaktın.

Memleketin bütün kurumlarının cıvataları gevşedikçe gevşedi. Parti görünümlü AKP çetesinin biricik derdi, reislerini yerine sabitleyen cıvataları sıkıştırıp durmak. Bütün bu rezilliklerin biricik müsebbibi olan Erdoğan’ı… Yolunda giden herhangi bir şey bulsa onu utanmadan, arsızca, azgınca kendi bilançosuna geçiren Erdoğan elbette üstlenmeyecek ve suçu atacak bir özne bulacak, onun kapı önüne attığı kemiklere muhtaç olan alçaklar da havlaya havlaya o özneyi hedefe yerleştirecekler ama her rezillikten Erdoğan mesul.

Arda’ya tavsiyem, sevgili Rıdvan’ının kucağına attığı “sen de var mısın” topunu başkalarına atarken gösterdiği adamlık ile, Külliyeye gitmesi. Orada hâlâ Arda’nın hissesine düşecek bir kemik olabilir. Yoksa da bulunabilir.

Demirören’e tavsiyem, bir an önce gelecek planlarını güncellemesi. Çünkü görünen o ki, şimdiye kadar yaşanan skandalların faturası kendisine çıkarılacak, delikanlı ve adam Rıdvan, mevcut skandalda Arda’sının ardında dimdik duran Rıdvan onun yerine getirilecek.

Terim? Ona bir şey olmaz. Gerekirse Galatarasay Futbol Üst Direktörü gibi bir unvan icat edilir… Bildiniz işte…

***

“Ulan hepiniz oradaydınız” bile diyemiyoruz, çünkü “ulan hepiniz oradasınız”. Pisliğin ta içinde. Kokusu bizim midemizi kaldıran pislik sizin, hepinizin eseri. Size mi kaldı bize adamlık öğretmek zibidiler. Gidin kemiklerinizi paylaşın, reisinize zeval gelmesin diye de dua edin durun.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin