Postmodern Darbe
28 Şubat ertesinde bir gün, Süleyman Demirel Köşk’te, “buradan bakınca Türkiye, sizin anlattığınız gibi görünmüyor” demişti. Daha önce Özal’ın oradan bakarken Demirel’in gördüklerini görmediğini biliyordum. Keramet Köşk’te değildi yani, Demirel’in gözlerindeydi.
28 Şubat Türkiye’nin sosyolojisinde, muhtemelen, 27 Mayıs ve hatta 12 Eylülden daha derin izler bıraktı. Misal, 28 Şubat öncesinde AB’ye kesinlikle karşı olan —1995’te RP’ye oy vermiş— kesim, birkaç hafta içinde, bütünüyle AB yanlısı oldu. Bu değişimin iyi veya kötü bir şey olduğunu söylemiyorum. Sadece çok kısa süre içinde çok keskin bir virajın dönüldüğüne örnek olarak söylüyorum.
Bugün 28 Şubatın kasten, 21. Yüzyıla AKP gibi bir partinin tartışılmaz iktidarında girilmesini planlayan bir özne tarafından tasarlandığını iddia edenler var. Böyle düşünmelerinin sebebi basit: 28 Şubattaki haddini şaşırmışlığı yaşarken, rövanşının çok ağır olacağını tahmin edememek mümkün değildi. Demek ki, Demirel’in kılavuzluğunda 28 Şubatı kotaranlar da tahmin ediyorlardı. Demek ki bile bile yaptılar.
Benim böyle komplo teorilerine aklım ermez. Demirel’i ihtirasının, subayları da cahil cesaretlerinin güttüğünü düşünmek bana daha makul geliyor. Neticede, görünen niyetleri her ne idiyse, tam tersi istikamette seyreden bir Türkiye’ye ebelik etmiş oldular.
***
27 Mayısta vatandaş, kendi seçtiği belirli bir siyasi heyetin cezalandırıldığını gördü. Vicdanı yaralandı. Ama gelenek, devrilmenin iktidar ile kardeş olduğunu söyler. Yaralara tuz basmak çok da zor olmadı. 12 Eylülün, siyasilerin yanı sıra yüz binlerce kurbanı oldu. Apar topar götürüldüler, işkence gördüler, öldürüldüler. Ama hepsinin değilse de çoğunun suçlu olduğu, kurunun yanında yaşın da yanabileceği düşünüldü. Katlanıldı.
28 Şubatta çok daha düşük yoğunlukta da olsa da şiddet, kadın eli sıkmayandan içki içmeyene kadar çok geniş bir yelpazede rastgele gezindi. Toplumun kahir ekseriyeti, kendi başının da ağrıyabileceğini hissetti. Okuyup diplomalar almakla birileriyle eşitlenemeyeceğini idrak etti. Kaymakam olsan kâfi olmadığını öğrendi. Sadece ordu değil, medya, yargı ve daha bir yığın kurum ele geçirilmeden, kimsenin emniyette olamayacağı neticesini çıkardı. Bugün AKP’den hiç memnun olmayanların AKP’ye destek vermesi bu yüzden. AKP’nin Kanarya Sevenler Derneği Başkanlığı da dâhil her koltuğu ele geçirmek konusundaki ihtirası da…
28 Şubat, haddini şaşırmışların işiydi. Yaptıkları her şey ters tepti.
***
Merakımı mucip olan bir şey var. Bugün mutasavver bir darbe bahane edilerek, bir yığın kişi içeri tıkılıyor, hâkim huzuruna çıkamadan yıllarca bekletiliyor. 12 Eylülün hesabını görmeye heveslenenler var. Ama nedense, kimse 28 Şubatta işlenen suçların hesabını sormuyor.
Mesela brifingler vardı, hatırlarsınız. Uzun listeler yayınlandı ve bazı gruplar zan altında bırakıldı. Bu brifingler, mesela hukukçu geçinenlere de verildi. Benim bildiğim kadarıyla, o listelerde yer alan firmalar hâlâ faal. Yani, ya hukukçular işlerini yapmadılar, suçlu olan firmaları derdest etmediler. Demek ki suçlular. Veya brifing veren subaylar, bazı gruplar aleyhine haksız rekabete yol açacak yanlış bilgileri fütursuzca yaydılar. Yani suçlular.
Ortada suçu kesin olan en az bir grup var. Ama herkes elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Neden? Yoksa komplocular haklı mı? Mevcut heyet iktidarını 28 Şubatçılara borçlu olduğunu biliyor da, ondan mı üzerlerine gitmiyor?
Cemalettin N. TAŞCI