Sahibinin Sesi
Akif Beki “güçlünün haklı olmadığı, haklının güçlü olduğu bir düzen istiyormuş” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/akif-beki/kapimdaki-kolpaci-tahsilatcilara-40448824). Bu yüzden AKP’nin yanında yer almış.
AKP bir erdemliler hareketi olarak başlamış. Başlarken herhalde “siyasete seviye ve ahlak kazandırma” sözü vermişler. Akif Beki de bu sözü sevmiş. Kim sevmez! Partinin kuruluş ideallerini benimsemiş, yasaklarla ve yolsuzlukla savaşma vaadini ciddiye almış.
Uzun hikâye… Nihayetinde gelinen nokta şu: Erdoğan “iradesini şu veya bu kişiye teslim eden değil… Kendi fikriyle, kendi düşüncesiyle, kendi kararıyla hareket eden gençlere ihtiyacımız var” gibi bir laf etmiş anladığım kadarıyla ve Akif Beki de bu sözü not etmiş, bir serlevha gibi hikayesinin en tepesine çivilemiş.
Daha önce Davutoğlu için demiştim, “bu adam galiba karnı acıkınca ‘bir kebap yesek’ diyor ve doyuyor, kebap yemesine lüzum kalmıyor, sözü kâfi geliyor” diye… Herhalde şahsi bir rahatsızlık değilmiş, camianın tamamına bulaşan bir salgınmış.
Haksız mıyım, şimdi güçlü mü haklı, haklı mı güçlü?
Haksız mıyım, ortada erdemli kimse var mı? Siyasette seviye ve ahlakın bu kadar yerlerde süründüğü hiç oldu mu?
Ve nihayet, iradesini kendisine teslim etmeyen herhangi bir kişiye tahammül ediyor mu Erdoğan?
***
Eh, Beki’nin derdini biliyoruz. Aslında karnının “kebap yesek” deyince doyduğu filan yok. Aklınca bize, haklının güçlü olduğu, erdemli, seviyeli, ahlaklı, herkesin kendisi olarak katılabildiği bir AKP varmış gibi kazıklamaya çalışıyor.
Haklılığı oranında seviyeli, ahlaklı ve… Kendisi…