Şahlanış

“İmanlı Türk’ün yüz yıldır beklenen şahlanışını Afrin’den başlatması karşısında gâvurlar fena halde telaşa kapıldı. Bir işe yaramayacağını bilmiyorlar ama… Çaresizlik içinde, bütün gazete ve televizyonlarında Afrin hakkında yalan yanlış haberlerle dünya kamuoyunu kışkırtıyorlar. Dünyanın dört bir yanında gazetelerin manşetleri, televizyon kanallarının haber bültenlerinin ilk dakikaları, Afrin hakkında dezenformasyon amacıyla rezerve edilmiş durumda. Birleşmiş Milletleri bizi frenlemek için bir maşa olarak kullanmaya kalkıyorlar. Kürt görünümlü teröristlerin gösterilerinin kalabalık görünmesi için, kiralanmış işsizler ve evsizler de Batı başkentlerindeki gösterilerde istihdam ediliyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir yandan da gizli bir ambargo uygulanarak, Türkiye’yi iktisadi olarak çökertmeye çalışıyorlar.”

Böyle şeyler olsaydı, diyeceklerdi ki, “imanlı Türk şahlanıyor ve fakat yedi düvel bir defa daha bir araya gelip bu şahlanışı engellemeye çalışıyor.” Olmadı… Yine aynı manasız nakaratı tekrarlıyorlar.

Böyle şeyler olmadı. Şöyle şeyler oldu/oluyor.

Afrin’de binlerce insan öldü/ölüyor. Gerçekte neler oluyor, bilmiyoruz. Çünkü yalan söylemeyi itiyat haline getirmiş bir devlet var. Ama bilmezliğimiz sadece devletin haber ajansının, resmi kanallarının, resmi ağızların itiyatlarından kaynaklanmıyor. Batı medyası da, hatta sosyal medya bile Afrin’de olup biteni görmezden geliyor.

Avrupa’da Kürtler gösteri bile yapamıyor. Yapmaya kalkanın başına fena şeyler geliyor.

Ve…

Avrupa Birliği, tam da maliyetli bir operasyon sürdürülürken, hanidir süründürüp durduğu üç milyar avroyu vermeye karar veriyor.

(Peşinen söyleyeyim: (a) Afrin’de olup biten hakkında batı medyasının söyledikleri de çok inandırıcı olmayacaktı —eğer bir şeyler söylüyor olsalardı. Dolayısıyla “aman bize biraz gürültü” filan hallerinde değilim. İlaveten (b) “ama Avrupa’da Kürtlere haksızlık yapılıyor” filan diye ağlaşacak da değilim. Avrupa’nın “devletlerinin” halleri hakkında cahil değilim. Ve nihayet, (c) “niye veriyorsunuz bize üç milyarı” diye şikâyet edecek de değilim.)

Yani “şöylesini temenni ederdim ama ne yazık ki olmuyor” demiyorum. Durum hakkında net bir tespit yapıyorum. Bu net tespitten sonra…

En azından birini kabul etmek gerekiyor:

  1. Batı Türk’e düşmanlık yapmak derdinde değil.
  2. Batı Türk’e düşman olduğu için Erdoğan’ı ve operasyonunu destekliyor.

Ben, kendi hesabıma, en azından 2015 Ekim’inden beri diyorum ki, Türkiye’nin düşmanları, Erdoğan’ı bulunduğu yerde ve kendilerine muhtaç halde tutmak için seferber olmuş durumdalar. Bu sayede, “aman koltuğumu koruyayım” derdine düşmüş bir Erdoğan’dan “bizim” milyarlarımızı alarak S-400’ler, uçaklar, şunlar bunlar satabiliyor, şeker fabrikalarımızı kapattırabiliyor, daha ne isterlerse yaptırabiliyorlar.

Yani benim cevap tercihim belli. Sizinkini de siz seçin.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin