Şarkı Yapmak, Formül Bulmak
Okumaya başlamadan, eğer bulunduğunuz yerde müzik sesi varsa ona biraz odaklanın. Yoksa, bir müzik kanalını açabiliyorsanız açın. En azından, sevdiğiniz bir ezgiyi mırıldanın.
Ve dinlediğiniz şeyin ilk defa nasıl seslendirilmiş olabileceğini biraz düşünün.
Neticede sınırlı sayıdaki notanın bir kombinasyonu, sınırlı sayıdaki enstrümanlardan bir veya bir kaçıyla seslendiriliyor. İster Mozart veya Dede Efendi olsun müellifi ister adı sanı unutulmuş bir halk ozanı, dinlediğiniz şey, notaların bütün mümkün kombinasyonları bir veri tabanı haline getirilip, içlerinden en doğru olanın seçilmesiyle oluşturulmadı.
Zaten doğru bir şarkı yok.
Tıpkı doğru bir şiir, doğru bir roman filan olmadığı gibi…
Borges, bir hikâyesinde, alfabedeki harflerin bütün mümkün kombinasyonları ile üretilmiş bütün mümkün kitapların yer aldığı bir kütüphane hayal etmişti. Birçok hikâyesi gibi o hikâyenin de, aslında, doğrudan doğruya modernliğe –veya Aydınlanma Aklına– sorulmuş masum sorular olduğunu düşünüyorum. Sözünü ettiğim mevzua uygun bir başka hikâyesinde ise, Pierre Menard adlı muhayyel bir yazarın Don Quixote’u yeniden yazmaya çalışmasını anlatır.
Eğer Aydınlanma Aklının ima ettiği gibi, bütün seçenekler elden geçirilip en doğru seçim yapılarak yol alınıyorsa, okuduğumuz metinlerin de öyle yazılmış olması gerekir. Veya eğer çok tutan doğru bir kitap varsa, onu yazanın dışında başkalarının da aynı metni yazması gerekir.
Zamanın Kısa Tarihi’nde Hawking, evrenin Büyük Patlama ile başlamış olması halinde, bunun bilimin konusu olamayacağını öne sürmüştü. Çünkü bilim, tekrarlayan şeylerle ilgilenir. “O halde, evrenin başlangıcını bilimin konusu olmaktan çıkaralım, ona kafa yormayalım” dememişti. “Evrenin başlangıcı bilimin konusu ise, demek ki tekrarlanabilir bir şeydir” gibi tuhaf bir neticeye varmıştı. Bu tuhaflığı bir kenara bırakacak olursak, evet, tekrarlanan şeyler var ve onların düzenliliğini anlamaya çalışmak hoş bir meşgale. Tıpkı sevdiğimiz türküyü tekrar dinlemek (veya başkalarının da dinlemesi), sevdiğimiz bir metni tekrar okumak (veya başkalarının da okuması) gibi…
Ama…
Dinlediğimiz şarkılar, defalarca dinleniyor olsalar da, bir defa yazılıyorlar. Bir defa… Bir defa yazıldıklarında artık bir daha yazılmaları –eğer imkânsızlaşmıyorsa– manasızlaşıyor.
Ve daha mühimi…
Sevdiğimiz şarkılar, bütün mümkün şarkıları bilen birinin, onların arasından yaptığı bir seçimle dünyaya gelmiyorlar.
Siyaset bir şarkı yapmak, bir metin yazmak gibi bir şey. Aydınlanma Aklıyla, Aydınlanma Aklı kutsanarak yapılacak şey değil yani.
Lafı getireceğim husus, Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı’ya gidip gitmemesi…
“Benim yerimde filanca –mesela başarılı olmuş bir siyasetçi– olsaydı, Yenikapı’ya gider miydi” filan gibi düşüncelere sahipmiş gibi görünen, başarılı olmuş olanı tekrarlama –böylelikle de risksiz kazanç devşirme– çabasındaymış gibi görünen bir Kılıçdaroğlu, “her türlü riski alıp gideceğim” filan dediğinde, artık muhtemelen saygıdeğer eşini bile kandıramıyordur.
“Gitsin” veya “gitmesin” diyor değilim. Bana “gitsin mi” diye soranlara da cevap veremedim. Çünkü her ne yaparsa içini boşaltıp, iyice manasızlaştırıp, ağzına yüzüne bulaştırıp yapacağından şüphem yoktu.
Yenikapı’ya gitmenin doğrusu veya yanlışı yok. Yenikapı’ya işe yarar bir tarzda gitmek veya işe yaramaz tarzda gitmek var. Gitmemek seçeneği için de durum aynı. Seçenekler son derece sınırlı görünüyor: (a) gitmek ve (b) gitmemek. Ama öyle değil. Öyle gitmekler mümkün ki adamı abad eder, öyleleri var ki ortalığı berbat eder. Öyle gitmemekler var ki Kılıçdaroğlu da, CHP de, Türkiye de çok kazançlı çıkabilir. Öyleleri var ki…
***
Neyse…
İçim fena halde sıkılıyor, uzatmayayım. Siyaset şarkı yapmak gibi bir şey. CHP’de siyaset yapmak zor, çünkü CHP’ye yakın olanların pek çoğu dünyanın doğru ve yanlış şeylerden mamul olduğundan emin. Kendi aralarında konuşurken, hiçbirinin doğrularının diğer herhangi birinin doğrularıyla örtüşmediğini görüyorlar ama bu gerçeklik onların “dünyanın doğru ve yanlış şeylerden mamul olduğu” inancını sarsmıyor. Kafaları böyle çalışan, listelerde zirveyi zorlayacak bir şarkı değil, her şartta geçerli bilimsel formüller peşinde koşan insanlarla, onlar için siyaset yapmak kolay değil. Amenna. Ama kolay olsaydı da, bu kafayla Kılıçdaroğlu’nun yapabileceği şey değildi.