Şehirliler, Kasabalılar, Liderler
Geçen hafta sözünü ettiğim Bhagwan vakası, aklıma vakanın kendisinden daha kritik bir soru düşürdü: Sosyopolitiğin dinamikleri içinde karizmatik liderin rolü ne?
Eh, bu soruyu ilk defa soruyor değilim kendi hesabıma. Memleketin en kullanışlı klişelerinden biri “Türkiye’de seçmen lider seçer” klişesi. Bu klişe yüzünden her partinin genel başkanı lidercilik oynuyor. Sonra genel başkanları lidercilik oynayan partiler seçime giriyor. Hepsi şu veya bu kadar oy alıyor. “Gördün mü bak, ‘seçmen lider seçiyor’ demiştik” deniyor. Herkes tatmin olup, dağılıyor. Benim hisseme de “yahu şu liderlik dedikleri ne iş” sorusuyla boğuşmak kalıyor.
***
Önce…
Aslında Türkiye’de seçmen lider filan seçmiyor. Yani böyle bir önermeyi üretmeyi haklı kılacak hiçbir veri yok.
En sık kullandığım misalle başlayayım: Türkiye siyasetinin görüp gördüğü en “lider” aktör Türkeş idi. Yani liderlik literatüründe “bir liderin vasıfları nelerdir” türünden listeleri siyaset tarihimizdeki aktörlerle eşlerseniz muhtemelen göreceksiniz ki, Türkeş diğer hepsine kıyasla daha “lider” idi. Liderlik sıfatını hepsinden daha çok hak ediyordu. Hayatı boyunca yüzde sekizi geçemedi. Partisi, onun ölümünden sonra yapılan ilk seçimde, o günlerde bir “vekaleten genel müdür” havası taşıyan Bahçeli ile, oy oranını ikiye katladı.
Klişelerle iş görenler, klişelerine âşık olanlar, ben bu misali verdiğimde, aniden zıplıyor: “Ama Öcalan yakalanmıştı.” Klişe böyle bir şey zaten. Aksine delillerle yıpratılamaz olduğu için ona “teori” değil de “klişe” diyoruz. Kusur da klişelerde değil, onlara makul analiz aracı muamelesi yapanlarda. Neyse… Şöyle söyleyeyim, o seçimde MHP’nin oy oranını ikiye katlayacağı, Öcalan yakalanmadan belliydi. O tarihlerde kendileriyle temas halinde olduğum herkes şahittir ki, saha çalışmalarına yaslanarak —üstelik son derece kifayetsiz olmalarına rağmen— aylar öncesinden tespit etmiş idim. Kaldı ki Öcalan’ın yakalanması neden MHP oylarını yükseltsin? Öcalan yakalanmış, MHP’ye eskisi kadar ihtiyaç kalmamış. Mevzu da zaten Ecevit’in bir zaferi olarak paketlenmiş. Filan.
Baykal —beğenirsiniz, beğenmezsiniz, mesela ben beğenmem— bir liderdi. Kılıçdaroğlu berbat bir lider mukallidi. Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemlerinde CHP oylarında kayda değer bir değişim oldu mu?
Filan.
“Lider önemsizdir” diyor değilim. Elbette bir ehemmiyeti vardır. Toplumun belirli kesimleri için diğer kesimlerine kıyasla daha belirleyici ise mesela, hiç de şaşırtıcı olmaz. Ama her toplumda olduğu gibi Türkiye toplumunda da, lidere göre tercih değiştirmeyecek, daha doğrusu tercihini belirlemeyecek milyonlarca kişi olduğunu düşünüyorum. Bunu da söyleyip, yazıp duruyorum.
***
Genel varsayımım şöyleydi: Daha “mektepli”, daha tuzu kuru, politik konulara daha çok vakit ayırma lüksüne sahip olanlar, liderlere daha az hassas olurlar, ideolojik/programatik/kavramsal faktörlere daha hassas olurlar. Tamamen teorik bir çıkarımdı bu. Lider dediğimiz, neticede, bir iletişim faktörü. Koskoca bir ideolojiyi, sayfalarca uğraşılsa dile getirilemeyebilecek bir tutumu, tercihi “özetleyen” bir şey. Vaktiniz azsa, diğer faktörlere bakabilecek haliniz yoksa, lidere bakıp karar verebilirsiniz, gibi…
Eh, bu teorik çıkarımın pratik karşılığı da vardı. Özal’ın peşinden sürüklenmiş olanlar veya şimdi Erdoğan’ın peşinden sürükleniyor olanlar bu şemaya uyuyor gibi görünüyordu mesela. Buna mukabil CHP’ye oy verenlerin akşam eve geldiklerinde şöyle gerine gerine TV tartışmaları izleyebilmek, bir dizi değerlendirme yapmak için daha çok vakit ve enerjileri kalmış olduğunu da söyleyebilirdik.
Yani, kestirmeden söylersem, kasabalılar lidere göre, şehirliler programa göre tercih yapmaya daha müsait görünüyordu ve öyle olması da —sosyokültürel verilerle— açıklanabilir bir şeydi.
E, o halde Bhagwan işi neyin nesi? 1980’lerin başlarında, Batılı “şehirli” gençlerin Bhagwan gibi bir şarlatanın peşinden sürüklenmeleri, buna mukabil karşılarındaki kasabalıların olayın herhangi bir anında bir lider arayışına girmeyip, aksine, kurucu babalara, kurucu metinlere referans verip durmaları, apaçık görünüyor ki, benim şemamla çelişiyor.
Daha önce dedim, Bhagwan —bana kalırsa— bir fail değil, bir vesile. Tuzu kuru Batılı gençler Bhagwan’ı değil, onun etrafında birikmiş olan birbirlerini buldular. Ama bu tespit, yukarıda sözünü ettiğim kırılmayı açıklamıyor. Zaten “bütün” liderler öyledir —yani fail değil vesiledirler. Liderler kendi toplumlarını yaratmaz, sosyal kesimler kendi liderlerini yaratır. Bunu da, yukarıda işaret ettiğim gibi, “iletişim ekonomisi” ile açıklıyordum. Kestirmeye ihtiyacı olan sosyal kesimler, lider yaratıp etrafında organize olurlar gibi…
Bhagwan vakası bana, yanıldığımı gösterdi. Hâlâ liderleri sosyal ihtiyaçların imal ettiğini, hâlâ onların vesile olduğunu, hâlâ farklı sosyal kesimlerin lider ihtiyacının birbirlerinden farklı olduğunu düşünüyorum. Ama iletişim ekonomisinin —en azından tek başına— liderlerin zuhur etmesini açıklayamayacağı da kesin.
Belki şöyle de çalışıyor olabilir: “Müesses nizam”ın dışında kalanlar, marjlarda kalanlar, şehrin surlarını yıkmak için bir koçbaşı olarak lidere ihtiyaç duyuyor olabilirler. Müesses nizamın sadece müesses nizam olmaktan kaynaklanan gücünü dengelemek için başka bir yol da olmayabilir ilaveten. Mesela Demirtaş’ın Türkiye’nin şehirli gençlerinin teveccühünü kazanması —kazandığı ölçüde kazanması— böyle açıklanabilir. Yoksa, Demirtaş’ın bugün sahip olduğu sempatiyi ve antipatiyi açıklayacak çok sayıda atraksiyon da yok ortada. Yapmış olduğu çok şey yok, başarmış oldukları daha da az.
E, peki Erdoğan? Erdoğan da bence, nüfus olarak çok kalabalık olsa da ülkedeki hissesi hep vekilharçlar marifetiyle ıskontoya tabi tutulmuş sosyal kesimlerin, yani ne kadar kalabalık olsalar da marjlara itilmiş olan sosyal hassasiyetlerin yarattığı bir aktör. Dolayısıyla mevcudiyeti, bu tür bir yaklaşımı çürütmüyor.
Eğer böyle bakacak olursak, eski müesses nizamın müstekbir bekçilerinin bugünkü marjinal statüleri, onların da bir lider yaratmaya teşebbüs etmeleri gerektiğini, artık vaktin geldiğini ima ediyor. Veya… Ya bunu başarabileceklerini veya tamamen tarih olup gideceklerini… Netice itibariyle her sosyal projenin, her sosyal kavrayışın yaşayacağına dair bir garanti de yok.
***
Bitirmeden…
Kırk yıl önce Bhagwan gibi şarlatanları imal edenlerin bugünkü muadilleri, Batı’da, artık Bhagwan gibilerin peşinden sürüklenebilecek gibi görünmüyorlar. Ama kırk yıl önce onların karşısına çıkarken bir lidere ihtiyaç duymayan kasabalılar, neredeyse bütün Batı’da, Trump gibi, May gibi, Le Pen gibi liderleri ittiriyorlar. Eğer haklıysam, demek ki, şehirlilik anaakım olmuş, kasabalılık can çekişmeye başlamış.