Serçe, İnek ve Kedi
Bildik hikâye ya, tekrarlayayım: Serçe kış günü, günlerce aç kalmış olarak yolun ortasına düşmüş. Soğuktan donmak üzereyken, yoldan geçen bir inek serçenin üzerine sıçmış. İneğin dışkısının sıcaklığıyla kendisine gelen ve dışkıdaki tahıl taneleriyle günler sonra kursağına bir şeyler giren serçe, sevinç içinde şakımış. Günlerdir aç kalan bir başkası, bir kedi, serçenin şakımasını duymuş, gelip onu dışkı yığınının içinden çıkarmış. Sonra da afiyetle yemiş.
Kıssadan üç hisse çıkarabileceğimiz söylenir: (a) Üzerinize her sıçan size düşmanlık yapıyor olmayabilir, (b) Sizi boktan kurtaran size iyilik yapmıyor olabilir ve (c) bokun içinde mutluysan, sesini çıkarmasan iyi edersin.
Cameron “Türkiye 3000 yılına kadar AB’ye giremez” filan derken, Britanya AB’den çıkmasın diye dedi. Hatırlatayım, “çıkalım” diyenlerin, yani Cameron’un etkisizleştirmek istediklerinin ana tezi, “Türkiye geliyor, biz gidelim” idi. Yani Cameron üzerinize sıçıyorken, size düşmanlığından yapmıyordu bu işi. Şimdi Britanyalıların % 52’si Cameron’u halletti ya, bizim buralarda, zat-ı devletlilerinde bir sevinç, bir şakıma. Hâlbuki kedi kendisi için ziyafet hazırlıyor.
Bu akıllarla devlet yönetiyor bunlar.
***
Brexit’in neticeleri ne olur?
Daha önce demiş olmalıyım, bizim siyasetçi esnafı “bugün seçim olsa ne olur” diye sorar bazen, nutkum tutulur. Yani bir gazeteci filan sorduğunda anlarım da, siyasetçi sorduğunda şöyle bir hal oluyor: Maçı seyretmeye gitmiş, tribünün en ön sırasına yerleşmişsiniz. Hakem başlama düdüğünü çalacak. Sahadaki futbolculardan biri gelip, “abi sen anlarsın, maç ne olur” diye soruyor. Ulan ne bileyim? Sen soldan doğru dürüst bir bindirme yapar da düzgün bir biçimde topu ortalarsan başka, yapamaz da tam çıkarken topu kaptırırsan başka…
Siyasetçi olmayan biri sorduğunda, tıpkı maçı tahmin eder gibi tahmin edersin ancak. Yani her iki takımdaki oyuncuların normal performanslarından ve takımların oyun anlayışlarından filan yola çıkarak, hep yaptıklarını bugün de tekrarlayacaklarını varsayarak.
Brexit’in kısa vadeli neticesi, Britanya’nın AB’den çıkması olmayacak. Herkes sonuna kadar kararlı olsa, en az iki yıl alacağı hesaplanıyormuş sürecin. Muhtemelen daha da yayılacak. Dolayısıyla Premier Lig filan tehdit altında değil gibi. Kaldı ki, herkesin sonuna kadar kararlılığını koruması da pek mümkün görünmüyor. “AB’den çıkmayalım” diyen İskoçların çıkışı, daha ilk günden oyunu bozmuş gibi görünüyor.
Ama zaten Britanya’nın AB’den çıkması filan, bu referandumun yaratacağı dalgaların etkilerinin yanında tali bir mesele olarak kalacak. İlk reaksiyonlardan —yani başlama vuruşunu müteakip takımların pozisyon alışlarından — yola çıkarak hissiyatımı söyleyeyim: Şimdi şakıyan herkesin başı fena halde derde girecek: Amerikan dolarının, Rusya’nın, Avrupalı faşistlerin… Ve elbette bizim. Görünen o ki, Brexit referandumu, zaten uzun süredir can çekişmekte olan müesses nizamı tarihe gömecek. Modernite sonrasına yeni bir Avrupa ile gireceğiz. Muhtemelen içinde Britanya olan, birliği daha derinleşmiş, daha müessir ama daha kapalı bir Avrupa ile…
Ama böyle bir Avrupa’nın inşası, en azından bir on yıl alır. O on yıl boyunca Avrupa’nın dışı, bugünküne kıyasla daha da istikrarsızlaşacak. Yani maçın bundan sonraki her anı, her takım için, beklenmedik bir gole gebe. Bu kadar kaygan bir zeminde gole nasıl cevap verileceğini tahmin etmek ise güç.
Bizim açımızdan bakınca, tarif ettiğime benzer bir Avrupa’da bize artık kesinlikle yer yok. Zaten yoktu ya, ilanı da uzun sürmez. Kötüsü, tarif ettiğime benzer bir Avrupa’nın kendisini tahkim ettiği dünyada da bize yer yok.