Şeyhi Uçurmak

Harris, muhtelif kültürel kodları Darwinci bir bakışla değerlendirdiği müthiş kitabı Cows, Pigs, Wars, and Witches’in bir yerinde, Mesih kültürünü değerlendirirken, kişi kültünün sınıfta kaldığını söyler. Ama kazın ayağı öyle görünmüyor.

Dünya Kupasına başlarken rekabet eden 32 takım vardı. Ama daha kupa başlamadan önce sekiz-on oyuncudan söz ediliyordu. Hangisinin mutlu sona ulaşacağı soruluyordu. Kupa süresince onlara birkaç yeni kahraman eklendi, birkaçı ise listeden elendi. Benzer bir durumu, sezon içinde Lig TV’nin yayınlarında görebilirsiniz. Sanki Beşiktaş ile Galatasaray değil de, Fernandes ile Drogba maç yapıyormuş gibi… Bu hal bize has bir hal de değil. Mesela Premier ligde de bir sonraki maçların anons edildiği grafiklerde aynı anlayış var.

İyi bir Fenerbahçeli, Fenerbahçe’nin kadrosunu eksiksiz sayabilir. İyi bir futbol seyircisi kendi tuttuğu takımın yanı sıra, birkaç tantanalı takımın on birlerinden de çok sayıda futbolcunun özelliklerini bilebilir. Ama kendilerine futbol satmak istediğiniz geniş kesimlerin, ligdeki bütün oyuncular hakkında bilgi sahibi olmalarını bekleyemezsiniz. Yani işin bir bilgi işleme ekonomisi var. Kişi kültünün, doğrudan doğruya, bu bilgi ekonomisi ile alakalı bir zaruret olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla, uzaklarda birilerini de çembere dâhil etmek istiyorsanız, merkezdeki şeyhi uçurmanız gerekir.

Oralarda Zidane adında bir şeyh her hafta gösterişli bir şov sunuyorken, İngiltere Premier ligini pazarlamak durumundaysanız, Zidane ayarında bir şeyhiniz de yoksa, mesela Beckham’dan bir şeyh imal etmek zorundaysanız, “tamam Zidane müthiş ama Beckham isterse uçar” demeniz elzem olur.

Misallerimi futboldan verdim ama daha önce söyledim, bana göre hayat, futbolun basitleştirilmiş bir versiyonudur. Dolayısıyla tastamam benzer misalleri hayatın her alanında bulabilirsiniz. Dünyada, özellikle de bizim neslimizde, herhalde her üç kişiden biri şiir yazdı. Bazıları çok iyi şair oldu. Belki onların şiirlerinden de iyi şiirler yazmış birileri, biz kendilerinden ve şiirlerinden haberdar olmadan kaybolup gitmiştir, bilemeyiz. Ama ortalıkta şair statüsünde dolaşanların pek azı büyük şair idiler. Onların mucizesi şiirleri idi. Şair statüsünde dolaşıp o kadar müthiş şiirler yazamayanlar ise, dolaşımda kalabilmek için, başka mucizeler göstermek zorunda kaldılar.

Dolayısıyla bana öyle görünüyor ki…

(a)    Kişi kültü kaçınılmaz bir şey.

(b)   Kişi ne kadar vasıfsızsa, hakkında o kadar ölçüsüz hikâyeler imal edilmesi gerekiyor.

***

Akşam’da yazarken, Şeyh Uçmaz, ABD de Uçmaz ve Şeyh Uçmaz, Erdoğan da Uçmaz başlıklarıyla iki yazı yazmıştım. Ana fikirleri şuydu: ABD’nin ve Erdoğan’ın hasımları, ABD ve Erdoğan hakkında öyle hikâyeler uyduruyorlar ki, ABD’ye ve Erdoğan’a iş kalmıyor.

Neden uçuruyorlar hasımlarını?

Vasıfsız birine yenilmeyi içe sindirmek zor. Mutlaka bir yerlerde, bizim gücümüzün yetmeyeceği bir takım vasıflar olmalı. Hop! Bana katılmadınız.

Peki, disiplinli bir parti teşkilatı, kapı kapı gezen partililer, sandık hileleri, Amerikan desteği, belagat, karizma, toplumsal genleri karizmaya ayarlı bir ahali ve saire… Şimdi bana katıldınız birden, öyle değil mi?

Bütün bunlar hikâye. Erdoğan kazanıyor çünkü karşısında rakip yok. Hiç olmadı, şimdi de yok. Adaylığı on beş gün önceden açıklanmış İhsanoğlu’na neden oy vermemiz gerektiği hususunda hâlâ bir ipucu yok. “Erdoğan olmasın da…” dediğiniz zaman, Erdoğan’ı uçurmuş oluyorsunuz. Çünkü kurduğunuz cümlede İhsanoğlu yok ama Erdoğan var.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin