Siyasetçi Kıtlığı

İtalya’da seçim olsa ve Cumhurbaşkanlığı adayı çıkıp, “biz bu dünyaya medeniyet getiren bir milletiz, dünyanın merkezi Roma idi” dese. “Dünyanın merkezi Roma iken dünya barış ve bolluk içindeydi, insanlığın en büyük atılımları o dönemde gerçekleşti” dese. “Ama bu pis Yahudiler, Roma merkezli Hıristiyan medeniyete diş biliyorlardı, Frankları, Cermenleri, Keltleri örgütlediler, hepsini birden Roma’nın üzerine çullandırdılar” dese. “Daha önce de Yahudi bölgesinin hemen güneyinde Muhammed adlı bir meczubu desteklediler, İslam diye yeni bir din icat ettiler, Roma tebaasını Roma’ya karşı kışkırttılar” dese. “Ne oldu? Roma’yı yıktılar, dünya binlerce yıl kendine gelemedi, Roma dönemindeki refah seviyesine ancak bin yıl sonra tekrar ulaştı, o barışa bir daha asla ulaşamadı” dese. “Dünya’nın yeni bir Roma’ya ihtiyacı var, ben de yeni Sezar adayıyım” dese. “Bizi bu cumhuriyet fikirleriyle filan zehirlediler, ancak güçlü bir lider Roma’yı ayağa kaldırabilir, insanlığı ancak güçlü bir liderin arkasındaki Romalılar yeniden ayağa kaldırabilir, sizler İtalyan değilsiniz, Romalısınız, Romalı gibi davranın” dese.

Böyle, seyircisi olduğumuz bir hikâye olsa komik görünüyor değil mi? Oyuncusu/figüranı olduğumuz bir hikâye olunca?

Trajik.

İtalya’da seçim olsa ve Cumhurbaşkanlığı adayı böyle laflar etse, peşinden sürüklenecek yığınlar olur mu? Sizi temin ederim olur. Vatikan’da Papa haftalık konuşmasını yapmak üzere uzak ve yüksek bir pencerede göründüğünde meydanı dolduran kalabalıkların nasıl cezbeye kapıldığına şahit olmuşsanız, siz de tereddüt etmezsiniz ki, dünyayı kurtarmak için her şeyini feda edecek milyonlar bulmak müşkül değil. Ve zaten, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında, tam da bunları söyleyerek olmasa da, Mussolini İtalyanları benzer motiflerle seferber etti.

İtalya yapay bir devlet, İtalyanlar yapay bir millet ve hatta İtalyanca yapay bir lisan. İtalya’da Milano ile Sicilya arasındaki fark, İstanbul ile Diyarbakır arasındaki farktan büyük. Sicilya’nın sosyolojik örgütlenmesi, Urfa’nınkinden ilkel. Dolayısıyla, sizi temin ederim ki, İtalya’da yığınları böyle bir proje için seferber etmek, en az Türkiye’deki kadar kolay.

Ama olmuyor.

Neden?

Herhalde binlerce sebebi vardır. Ama birincisi, İtalya’da siyaset üretilebiliyor. Biri çıkıp böyle iddialarla manasız bir proje için İtalyanları seferber etmeye kalksa, karşısında “ne diyorsun sen” diyecek sayısız aktör bulur. “Ama İtalya bir Cumhuriyet, Avrupa Birliği de var, sonra bize ne derler” filan gibi defansif argümanlarla değil, “ne saçma hayaller satıyorsun, bizden bir şey olmaz” filan diyerek değil, cepheden taarruz ederek, İtalyanlara daha gerçekçi ve fakat daha cazip hayaller üreterek. “Ordu nerede, Avrupa nerede, bu herifi neden kimse durdurmuyor” diyerek değil, “biz seni durduracağız” diyerek.

***

İtalya’da bu tür bir projeyle sahaya çıkanın karşısına çıkacak olana ve onun peşinden sürüklenenlere, “ama maddi gerçeklik öyle değil ki, mesela İslam’ın bir Yahudi tasarısı olduğu nereden çıktı” filan gibi laflar zerre kadar tesir etmez. Türkiye’de de etmiyor zaten.

Ben burada, filanca köşe yazarı köşesinde, “ulan hıyar, Osmanlı’yı Cumhuriyet yıkmadı, Osmanlı yıkıldığı için Cumhuriyet kuruldu” diyebilir. Haklı ve gerçekçi böyle bir lafın, siyaset arenasında zerre kadar manası yok. “Asıl soru Osmanlı’nın neden yıkıldığı değil, nasıl olup da onca yenilgiye rağmen o kadar uzun süre ayakta kaldığı” diyebilir ve saatlerce tartışabilir, kendimizi zenginleştirebiliriz. “Hıristiyan Batı birleşip Osmanlı’yı yıkmış değil, ömrünü doldurmuş, kendi kendine yıkılacak olan imparatorluk Hıristiyan Batı kendi arasında anlaşamadığı için bir yüz yıl daha yaşadı” diyebilir ve haklı olabiliriz. Bütün bunlara da ihtiyaç var zaten, yapılmalı. Ama bunlarla siyaset yapılmaz.

Türkiye’de siyaset yapılmıyor/yapılamıyor.

Geçenlerde Bakü’de İslami Dayanışma Oyunları başlığı altında bir tuhaf soytarılık düzenlendi. İzlediğim spor programları sırasında alttan geçen bantlar sayesinde haberdar olmuştum. Türkiye Yüzme ve Tenis gibi sporlarda madalya üstüne madalya alıp duruyordu. Bu yazıyı yazmak için baktığımda öğrendim ki, Türkiye 195 madalya almış —madalya sayısı açısından üçüncü olan İran’ın iki katı, araya giren de 162 madalyalı ev sahibi Azerbaycan. Yüzmede erkeklerde dokuz altın var ama daha enteresanı, kadınlarda üç altın alan bir Cezayirli sporcunun aldıklarının dışındaki bütün altınlar Türk kızlarının… Sadece dokuz ülkenin yarıştığı bu branşta, 40 altının 26’sını, 40 gümüşün 18’ini ve 41 bronzun 13’ünü Türkiye almış.

Ben bir muhalif parti genel başkanı olsam, bir biçimde bu sporcularla bir araya gelir, kendilerini tebrik eder ve derdim ki…

“Başarınız, başarıya hasret olan milletimize gurur verdi, Müslüman ülkelerin sporcularına büyük fark attınız. Ama bizce bu zaten çok şaşırtıcı bir şey değil, Cumhuriyeti kurarken hedefimiz bütün İslam dünyasının en önündeki yerimizi güçlendirmek, Müslüman toplumlara öncülük etmek, model olmaktı. Lakin bu bize yetmez, çünkü biz, aynı zamanda, muasır medeniyet seviyesini aşmayı da hedeflemiştik. Bu madalyaları Avrupa ve dünya şampiyonalarında, Olimpiyatlarda da bekliyoruz. Arkanızda ve yanınızdayız. Neye ihtiyacınız varsa yapacağız. Cumhuriyetimizin iddiasını gerçekleştirin.”

Ne yapmış olurdum?

Bir defa, bu tür bir maskaralık üzerinden prim yapmak isteyenlerin önünü kesmiş olurdum. Üstelik kendi silahlarıyla. “Bak bu başarı senin değil, Cumhuriyetin” diyerek. İlaveten, İslam dünyasının liderliği ve temsilciliği rolünün, Cumhuriyetin idealleri açısından bakıldığında, fazlasıyla küçük kaldığını hissettirmiş olurdum.

Filan.

Her gün böyle onlarca fırsat çıkıyor. Fırsat kıtlığı yok, siyasetçi kıtlığı var.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin