Siyaseti Bırak Medyaya Gir
Eğer medya patronlarının kimi kapının önüne koymaları gerektiğini o kadar iyi biliyorsan, siyaseti bırak, medyaya gir. Sana mani olan mı var? Görelim boyunun ölçüsünü… O vakte kadar, kimi kapının önüne koyman gerekiyor, sen ona bak.
Seninkini akıl sayar da, benzer bir akıl yürütürsek, polisin tuttuğu protestocuya tekme atan adamı kapının önüne koyamıyorsan, sen de aynı zihniyete sahipsin.
E, ama şimdi bir şey demiş olmadık. Zaten biliyoruz aynı zihniyete sahipsin. Ancak polisler tarafından tutulmuş bir adamı tekmeleyebilirsin, polisler olmasaydı kuyruğu sıkıştırıp tüyecektin oradan. Tıpkı markette bir tek adamı, yanında bir orduyla birlikte kovalamak gibi bir dayılık işte…
***
Özdil’e de Aldoğan’a da hiçbir sempatim yok. Ama bu mevzu çerçevesinde söylediklerine itirazım olmaması bir yana, katılıyorum da…
Katılmayabilirdim. Onlara katılmamam, onları eleştirmem, onların susturulması gerektiğini düşünmem manasına gelmez. Bu memlekette, Özdil’in, Aldoğan’ın yazdıklarıyla tatmin olan, kendilerinin de ifade edildiğini hisseden milyonlarca kişi var. Özdil ve Aldoğan’ın mevcudiyeti, o milyonlarca kişiyle tartışma imkânı sağlıyor. Bu imkân da müthiş lüzumlu bir imkân. Özdil olacak ki, o milyonlarla tartışabilelim.
Vaktin birinde, Birinci Mecliste mandacıların da olduğunu misal verdiğimde, “o kadarı da fazla” diyenler olduydu. Anlatmaya çalıştım ki, mandacıların mevcudiyeti, mandacı olmayanları güçlendirir. Hani Nietzsche “beni öldürmeyen güçlendirir” demiş ya, o hesap. Mandacılar beni öldürmüyorsa, güçlendirir. Mandacılık karşıtlığı daha derinleşir, toplumun daha geniş katmanlarına yayılır, daha sağlam bir tabana sahip olur. Eğer mandacılar derdest edilmiş olsaydı, muhtemelen Milli Mücadele yürütülemeyebilirdi.
***
Mandacıları derdest etmek, sterilizasyonun iyi bir şey olduğu varsayımına yaslanır. 28 Şubatçılar da sterilizasyonun iyi bir şey olduğunu varsayıyorlardı. Toplumun belirli bir kesimince zaten sorgulanmadan kabul edilmiş olan bu varsayımı istismar ettiler. Bir takım meczupları gerekçe göstererek, insan avı tezgâhladılar. Arkada da kendi soygunlarını sürdürdüler.
Tıpkı şimdiki gibi.
Birlik ve beraberlik iyi bir şey değil. Herkesin aynı lafı etmesi, o laf ne olursa olsun, iyi bir şey değil. Mesela toplumun bütün kesimlerinin Soma’da ölenlere şehit muamelesi yapması iyi bir şey değil. Evet, bence de onlar şehit veya gazi değil, kâr yoluna niyazi olmuş garipler.
Faşizm ve sterilizasyon arasında karşılıklı bir ilişki var. Öyle ki, iki kavram birbirinin yerine bile kullanılabilir. Faşizm, her şeyden önce sterilizasyondur. Sterilize edilmiş her toplumda da faşizm hüküm sürüyordur. Faşizm verimli bir şey. Hitler Almanya’sı ve Stalin Rusya’sı, tarihte hiçbir toplumun ulaşamadığı verimlilik seviyelerine ulaştılar. Ama günün sonunda kazanan onlar olmadı.
ABD’nin savaşa girdiği günlerde maden işçileri grev yaptılar. Amerika’nın birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu günlerde (!) yapılan bu greve karşı, birlik ve beraberlik ihtiyacına vurgu yaparak yürütülen kampanyaya karşılık, sendika başkanı dedi ki, “Amerikalı madenciler için iyi olan Amerika için iyidir.”
O kadar.
Yılmaz Özdil’den hazzetmem. Ama Özdil’i orgazm olarak okuyan milyonlar için iyi olan, Türkiye için iyidir.
Ben anti-faşistim. Faşizm nereden ve kimin eliyle gelirse gelsin, karşıyım. 28 Şubatçıların eliyle geldiğinde de, Erdoğan eliyle geldiğinde de…
***
Faşizm ile aptallık arasında da sızdırmaz bir ilişki var. Aptallar faşisttir ve faşistler aptaldır manasına… Kafataslarının içindeki birkaç nöron kazara kontak yaptığında bir fikirleri olduğunu zannederler. Yan yana gördükleri iki şey arasında derhal bir nedensel ilişki kurarlar. Bir yerde işe yarayanın her yerde işe yarayacağını zannederler. Ve saire…
Şimdi ise olan şey şu: Ordunun vesayetine karşı kahramanca direnen (ama markette bir tek protestocuyla tek başına hesaplaşamayacak, peşindeki bir orduyla birlikte ancak kovalama cesareti bulabilecek kadar korkak olan) kahramanlarını, bugün, bir medya patronuna hizaladılar. Erdoğan artık Aydın Doğan’ın muadilidir. Eh, bir medya patronuna eşit seviyedeki bir adamdan da kahraman çıkmaz değil mi?
Geçmiş ola…