Sizin Dininiz Size

Beni şahsen tanıyan bir genç, bu platformda yazdığım bir yazı üzerine “Hocam sonunda sizi de dinden-imandan çıkardılar galiba. Ama bu kadar kibir size de yakışmıyor bilesiniz. Ümmeti olmaya layık olamadığımız âlemlere rahmet o güzel nebiye ayıp ettiniz.” demiş.

İyi etmiş. Kendisine “uyarı için teşekkürler” diye cevap yazdım. Aslında söylemek istediğim çok şey vardı ama sadece onda kalmasını istemediğimden, buraya yazmayı tercih ettim. Çok özel bir şey olacak yani bu metin. Bağışlayın.

Çok özel olacak da, anladığım kadarıyla memleketin çok sayıda insanının son on yılda yaşadığı ve yaşadığının —içinde yaşadığı için— çok farkına varmadığı kırılmaya ışık tutabilecek diye hissettiğim için burada paylaşıyorum. Tarihe not düşmüş olalım yani. Ne demekse…

Önce şunu söyleyeyim: Uyarı için sahiden müteşekkirim. İnsanın kendisini uyaracak insanları olması çok güzel. Müthiş bir servet…

Sonra…

Beni dinden-imandan çıkarmadılar. Çünkü ben zaten onların dinine mensup değilmişim. Hiç olmamışım.

Ben de onlarınkine benzer evlerde büyüdüm, daha önce defalarca söyledim. Ama benim büyüdüğüm evlerde “ümmeti olmaya layık olamamak” türünden yazıklanmalar pek sık dile getirilmezdi. Mağrur insanlardı benim büyüklerim. Müslüman oldukları için mağrur, insan oldukları için mağrur… Öyle kendilerini hakir gören insanlar değillerdi. Galiba kimseler öyle değildi.

Sonra kendini hakir görmekler başladı. Sonra yaygınlaştı.

Sonra “ben kendimi hakir görüyorum ama bak onlar kendilerini hakir bile göremeyecek kadar cahiller” demekler başladı.

Sonra —işbu halin tabii neticesi olarak— “onlar benden de hakir” diye hissetmekler başladı.

Ben bu işleri bilmem. Hiç öğrenmedim. Ama beni büyütenler de mesela, kendilerini hakir görmeleri, sonra başkalarını hakir görmeleri keşfettiler. Dinden imandan onlar çıktılar yani. Neferleştiler. Neferleştirilmeye direnmediler. Âlemlere rahmet güzel nebinin ümmeti olmaya layık olmaya çalışmaktan vazgeçip, “ah layık olamadık” diye yazıklanmalarla avunan bir tuhaf hallere büründüler. Küçüldüler. Küçüldükçe küçülmeyi bir marifet bildiler. Küçüldüler. Küçüldükçe, büyüklere yem olmamak için birbirlerine yanaşma ihtiyacı hissettiler. Çok çeşitliydiler. Farklılıklarından utanmaya başladılar. Kendileri gibi olmaktan utanmaya başladılar. Her şeyden utanmaya başladılar. İnsan olmaktan utanmaya başladılar. Müslüman olmaktan utanmaya başladılar ve tuhaf bir din icat ettiler.

***

Daha önce başka vesilelerle söyledim, bir daha hatırlatayım. Musa kıssasının fonundaki âlem başka, Oedipus tragedyasının fonundaki âlem başka. Ben, bana bütün çıkışların kapatıldığı, her ne tercih yaparsam yapayım aynı neticeye maruz kalacağım bir âlem fikrini, daha en başta reddettim. Olup biten her şeyin kendi tercihlerimin neticesi olduğu fikrini hiç terk etmedim. Kendi kararlarımı, kerameti kendinden menkul bir takım meczuplara ihale etmedim.

Kibirse kibir…

Ama kimsenin adına karar vermeye de yeltenmedim. Nefer olmadım ama kimseyi de neferleştirmedim. Kendime duyduğum saygıyı, bütün insanlara duydum. Bütün insanlara? Eh, pek değil. Başkalarını neferleştirmeye pek hevesli olan insan müsveddelerine saygı duymadım. “Şeyinin kılı olayım” diyen zavallıyı mazur görebilirim yani ama ona “sen ne diyorsun be” diyemeyen aşağılık mahlûku/mahlûkları göremem. Küçülenleri mazur görebilirim ama onlara parmaklarını sallayıp korkutanları, onların korkusundan kendisine bir post inşa edenleri göremem.

“Günün birinde,” dedim bir arkadaşıma, “eğer benim nasıl biri olduğumu anlatmaya değer bulurlar da sana beni soracak olurlarsa, söyle onlara, beni sadece Bakanlara, Başkanlara, Rektörlere değil, çaycılara, öğrencilere de sorsunlar.” Çünkü kefaletine güvendiklerim onlar. Çünkü bir Bakana nasıl davrandıysam, çaycısına, şoförüne de öyle davrandım.

Bu yoldan sapmadan, bu sicili bozmadan ölmekten başka muradım da yok.

Hakir görülemeyecek kadar, kendimi hakir göremeyecek kadar kıymetli bir varlık olduğumu öğrenerek büyüdüm. Hâlâ öyle düşünüyorum. Eşsizim. Biricikim. Ben dinimdeyim yani… Din sayılırsa…

Kibirse kibir…

Neticeten… Uyarılara açığım ve şükran duymayı sürdüreceğim.

Ama…

Sizin dininiz size, benim dinim bana. Bu memlekette bana her şeyi öğretmeye kalkabilirsiniz. Din? Asla…