Söz
Bush-Gore seçiminde, tartışmaya sebep olan oyların tekrar tekrar sayılması sürecinde, tesadüfen, tartışma mevzuu olan Florida’da idim. İş, yanlış hatırlamıyorsam Yüce Mahkemeye intikal etmiş, 3-2 gibi –bir oy farkla olduğunu iyi hatırlıyorum– Gore aleyhine karara bağlanmıştı. “Aha Amerikan rüyasının sonu da böyle gelecekmiş demek ki” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hesabıma göre tartışma uzayacak, ahalinin siyasi sisteme güveni erozyona uğrayacak… Filan.
Dönüş uçağına binerken aldığım gazetede, yan yana iki haber vardı. Birincisinde Gore’un ekibinin “artık yeter” dedikleri söyleniyordu, “bundan sonraki ısrar seçmenin sisteme güvenine zarar verir.” Ötekinde ise Bush’un bir demeci vardı. “İlk işimiz,” diyordu Bush, “halkın sisteme duyduğu güveni tamir edecek tedbirleri geliştirip uygulamak. Bu amaçla kurduğumuz ekip, çalışmalarına başladı.” Amerikan rüyasının sonunun geldiği konusunda aceleci davrandığımı düşündüm.
***
Bizde sazı eline alan “Türk’ün aklı gözündedir” der durur. Aslında görme duyusunun insan beyninde işgal ettiği hacim, diğer duyularla kıyaslanmayacak kadar büyük. Dolayısıyla her insanın aklı gözündedir bir manada ve her milletin böyle bir sözü de var zaten.
McLuhan ise başka türlü düşünüyordu. Batıdan Doğuya gidildikçe sözün –yani işitme duyusunun– etkisinin arttığını tespit etmişti. Bu yüzden radyodan gelen ses, televizyonda görülen görüntüden daha büyülü bir etki yapıyordu Doğuya gidildikçe.
Söz mühim. Birçok şeyi değiştirebilecek gücü var.
Ama “halkın güvenini tamir edeceğiz” sözü, halkın güvenini tamir etmek için yapılan işlerin yerini tutmuyor. Onuncu Yıl Marşını coşkuyla tekrarlayıp durmakla mesela, anayurt dört baştan demir ağlarla örülmüş olmuyor. Sözden fazlası gerekiyor. “İmtiyazsız sınıfsız bir toplum” lafını istediğiniz kadar tekrarlayın, Cumhuriyet pratiğinin imtiyazları yeniden dağıttığı gerçeği değişmiyor. O gerçeklik de kendi neticelerini dayatıyor.
“Böldürmeyeceğiz” filan diye esip gürlemekler hoş da, daha bunu söylerken “bölmek isteyenler var ve biz onlardan değiliz” deyip, en bölünmemiş, en bölünmemesi gereken yerden bölmüş oluyorsunuz.
Siyaset böler ve bölünmek iyidir. Mesele, bölünmüş olanların birbirini tamamlayan unsurlar olup olmaması. Öyle bir perspektifiniz yok. Bölünmemek derken anladığınız yegâne şey, herkesin sizin projenizde, sizin tayin ettiğiniz görevlere razı gelip üstüne düşeni yapması. Ve ortada, kentsel dönüşüme açılmış arsa için yapılmış bir yığın farklı proje var.
Neyse…
Bütün bunları konuşmak için uygun şartlar yok. Mezarlığın yanından geçerken korkusunu bastırmak için ıslık çalar gibi “böldürmeyeceğiz” diye haykırıp durmaktan başka hiçbir işe aklı ermeyen bir yığın zibidinin kendi seslerini duyacak halleri bile yok. Memlekette siyaset diye bize kakalanan şey de, birbirinden korkan kalabalıkların korkularını istismar etmekten ibaret. Herkes kendi melodisiyle ıslık çalıp duruyor. Korkuları izale etmesi gereken siyasetin ise farklı ıslıkları kendi içinde senkronize etmekten ötesine aklı ermiyor.
***
Söz mühim. Birçok şeyi değiştirebilecek gücü var.
“Seni seviyorum” demek iyidir mesela. Ama sevmeden, sevginin icabını yerine getirmeden “seni seviyorum” deyip durmak bir işe yaramaz. Türkiye’de çok uzun süredir “’seni seviyorum’ dedim ya, daha ne istiyorsun” rejimi sürüyor. “Çok uzun süredir” dediğimde aklınıza gelenden çok daha uzun süredir. Yani Erdoğan’dan önce de öyleydi. Adam eve, metresinin koynundan kalkıp, aklına eserse geliyordu ve sızlanan eşine “seni seviyorum” diyordu. Demesi yetsin istiyordu. Yine de, arada bir, mesela bir buket çiçek alıp geliyordu.
Erdoğan’dan sonra yaşanan fark şu: Kadın dostunun koynundan aklına eserse eve geliyor. Sonra da kahvaltıyı hazırlamadığı için dövüyor kocasını. Adam “ne oluyor” bakışlarını takınınca da “seni seviyorum, ondan” diyor.
(Yukarıda cinsiyetçilik yaptım ama zannettiğiniz tarzda değil. Kasten yaptım ama şimdi bu mevzuun inceliklerini konuşacak halim de yok.)
Davutoğlu ise bir başka vaka. Konuşmaya bile değecek biri değil ama işin uzmanları için kesinlikle heyecan verici biri olmalı. İnsanda “Oliver Sacks olsaydım” hissiyatı doğuruyor. Memleketin tamamı gerçeklikten kopuk da, Davutoğlu’nunki bir başka. Söylediğinde oldu diye hissediyor gibi görünüyor. Sözün dışında da bir gerçeklik alanı olduğunu hiç görmemiş gibi. Mesela acıktığında “şimdi bir kebap yesem” diyor ve doyuyor gibi…
***
Neyse…
Tasalanmayın siz. Bu ülkenin bölünmesine asla izin vermem ben. Ayrıca 2023 yılında dünyanın en büyük üç ekonomisinden birinin Türkiye olmasını da karara bağladım. Dünya Türk olacak ayrıca. Atatürk’ün sünnetinden çıkanların haddini de bildireceğim.
Söz!