Tarhansız CHP

Emine Ülker Tarhan CHP’den istifa etmiş.

Söylemek istediğim çok şey var. Ama önce bazı tespitler yapmak gerekiyor.

Bir. CHP —benim de seçmen olduğum dönemlerin herhangi birinde— beni temsil edebileceğini hissettiğim bir parti olmadı. Beni tanıyan CHP’liler de zaten, partilerinin beni temsil etmiyor olmasından herhalde hiç huzursuzluk duymamışlardır. Ama CHP memleketin önemli bir kesimini temsil ediyor. Etmeli. Fazladan, CHP bu memleketin önemli kıymetlerinden biri.

İki. Emine Ülker Tarhan, herhalde birlikte bir akşam yemeği yemeye kalksak, yemek bitene kadar katlanamayacağım biri. Onun bana, benim ona katlanabileceğim süre kadar katlanamaması galip ihtimal. Ama bu memlekette Tarhanlar var. Tarhan, benim gördüğüm kadarıyla, onları en iyi bir biçimde temsil edebilecek insanlardan biri. Bu memleketin Tarhanları, ağırlıklı olarak CHP’ye oy veriyor. Dolayısıyla Tarhan, CHP’nin asli sahiplerinden biri.

Fransa’nın asi çocuklarından Jean Genet, rivayet olunur ki, Fransız hükümetindeki bir değişiklik hakkındaki fikri sorulduğunda, “beyazların iç işleri beni ilgilendirmez” diye cevap vermiş. Ama 60’larda yaşamıyoruz, burası Fransa değil ve daha mühimi, ben Genet değilim. Beyazların iç işleri —hem benim hem de beyazlar için acıklı bir hal olsa da—  ne yazık ki beni ilgilendiriyor. CHP ile Tarhan’ın boşanmalarından fevkalade müteessir oldum.

***

Hikâye uzun.

12 Eylülcüler memleketi iki partili bir düzene sıkıştırmak gerektiği neticesine varmışlardı. Elbette kafalarının içini okuyamam ama siyaseti yeniden dizayn etmek hususunda yapıp ettiklerinin ardında “bak Amerika’da iki parti var, işler ne güzel yolunda gidiyor, biz de öyle yapalım işler yoluna girsin” varsayımının yattığı söyleniyordu. Ve şimdiki Cumhurbaşkanı gibi ota boka konuşan Evren, bu hususta aksine hiçbir laf etmemişti, bildiğim kadarıyla.

Amerika’dan sistem transplantasyonu buluşu kendi derin fikirleri miydi yoksa akıl hocalarının icadı mıydı, bilmiyorum. Ama aklıma şöyle soruların düştüğünü hatırlıyorum: İşlerin yolunda gitmesi ne demek? Eğer seçeneklerin arasında beni temsil edecek bir siyasi parti yoksa, işler yolunda gidecek mi? Yolunda gitmesi gereken işlerden biri, beni temsil edecek bir siyasi partinin mevcudiyeti değil mi?

O tarihlerde aklıma üşüşen bu ve benzeri soruları bugün daha rafine kalıplara sokabilirim. Hepsini bir tek kuşatıcı soru halinde sorabilirim: Siyaset bir fabrika gibi midir, yoksa futbol gibi mi? Önceden belirlenmiş bir neticeyi almak için mi oynanır, yoksa kurallara göre oynanıp neticeye saygı mı duyulur? Daha akademik tabirlerle sorarsam, siyaset bir kontrol sistemi olarak mı tasarlanmalı yoksa bir kompleks sistem olarak mı?

Benim bu soruya cevabım net: Siyaset düzeni bir kompleks sistem olmalı. Netice kurallardan, kurallara göre oynayan oyuncuların (siyasette oyuncular, toplumun kesimleri oluyor) hamlelerinden zuhur etmeli.

Ve fakat, Türkiye’de tam zıddı hüküm sürüyor. “Ama işler yolunda gitmiyor” dediğinizde hızlı trenden, yollardan, inşaatlardan, iktisadi durumdan söz eden bir güruh memlekete vaziyet ediyor. Bunlar, yeri geldiğinde 12 Eylülcülere de verip veriştiriyorlar. Ama zihniyetleri aynı. Öte yandan, memlekete vaziyet edenlere muhalif rolünü üstlenmiş olanların da yaklaşımları farklı değil. Kılıçdaroğlu CHP’si tam da AKP gibi. Muhtemelen Tarhan da farklı bakmıyor dünyaya.

Yine de bu boşanmada iç acıtan bir taraf var.

Sosyal medyada, özellikle Galatasaraylılar, Beşiktaş’ın son bilmem kaç yılda sadece iki şampiyonluğu olmasını alay konusu yapıyorlar. Beşiktaşlılar “biz Beşiktaş’ı sevinmek için sevmedik” demeye çalışıyorlar ama kulüplerinin kendilerini sevindirememesinin yol açtığı ezikliği de pek saklayamıyorlar. Futbol düzeni, bir kontrol sistemi olarak işliyor ama taraftarlar hâlâ kompleks bir sistemin unsurlarıymış gibi davranıyorlar.

Siyasette de durum aynı. Ortada inşa edilmiş bir fabrika var. Ama ahali, sanki adil bir oyun oynanıyormuş gibi davranmayı sürdürmeye çalışıyor. Bu yüzden, Tarhan ile CHP’nin boşanması, kendileri ile aynı dünya görüşünü paylaşmadığım ama aynı ülkeyi paylaşıyor olduğum bir yığın kişinin oyuna ve ülkeye inancını ciddi ölçüde aşındıracak.

Hepimize yazık.

***

Tarhansız bir CHP, Tarhanlı bir CHP’den daha zayıf. CHP beni temsil etmiyor olabilir ama —bir vakitler yazdığım tabirle— iyi bir CHP, kötü bir CHP’den iyidir. Tarhanlar, mevcut siyaset düzeninde, bir parti kurup sahneye çıkmaya kalksalar barajı aşamayabilirler. Ama eğer siyaset düzeni doğru dürüst bir düzen olsaydı, Tarhangillerin kuracağı bir parti, Kılıçdaroğlu CHP’sinden daha yüksek oy alırdı. Şimdi gönlü Tarhan’dan yana olan birileri, CHP’ye oy vermek zorunda hissedecekler kendilerini. Verecekler de… Ama Tarhanlı bir CHP’ye oy verdikleri kadar gönüllü olmayacaklar. Sandıklar gönüllülüğü ölçmüyor. Ama sosyal düzen, o gönüllülük üzerinden işliyor.

Ve durum AKP cephesinde çok farklı değil.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et