Tarif Mühim
Yalılarda viski içenlerle ilk defa tanışmıyorsunuz.
Teknik olarak bakarsanız, yalılarda viski içenler, sosyalist jargonda, “halkın kanını emenlerin creme de la creme”ini temsil ediyorlardı. Yani halk düşmanıydılar. Kendi sosyalistlerinden, hayatın onlara zindan edilmesini alkışlayacak kadar nefret eden ahali, sosyalistlerinin halk düşmanlığı tarifini sevdi. Sosyalistlere hayatı zindan etmeyi spor haline getirenler de, sosyalistlerin nefret öznesini, kendi düşmanlarını eklemleyip yeniden paketlediler. Yalılarda viski içenler, vesayet düzeninin temsilcileriydi, zaten de bu sayede yalılarda oturuyor, viskilerini yudumlayabiliyorlardı. Nihayet Bahçeli, yalılarda viski içenlerin eline, evet mührü HDP’ye basılmış birer oy pusulası tutuşturdu.
Yani, iki anlamda da yeni bir şey yok. Birincisi, nefret öznesi aynı… İkincisi, nefret öznesini kendi nefret öznesiyle birleştirme taktiği aynı…
Tutar mı?
Hiç şüpheniz olmasın.
Bir defa, artık vesayet düzeninden filan söz etmek zor. Dolayısıyla, ahalinin imgeleminde, yalılardakiler işsiz kalmıştı. Eh, ahalinin kendisi yalılara yerleşmediğine göre, yalılarda yaşayanlar hâlâ menfur bir takım işler işliyor olmalılar. Lazım gelen meşgaleyi de Bahçeli buldu.
İkincisi, AKP giderek fonksiyonsuzlaşıyor. AKP, AKP’ye oy vermek sanki default durummuş gibi davranmaya çalışıyor, çünkü, anladığım kadarıyla, AKP’ye defalarca oy vermiş olanların bile önümüzdeki seçimde, göğüslerini gere gere “şundan oy verdim” diyebileceği bir sebep imal edemiyor. Hal bu olunca ve üstüne de çarşı karışınca, MHP’ye meyil arttı. Seçmenlere bu meyilden –vicdani bir mesuliyet hissetmeden– yuvarlanmak için ekstra bir fırsat sağlar yalılar ve viski muhabbeti: “Düşmanlarımız onlardı ve onlar AKP düşmanı olduğu için AKP’ye oy veriyorduk, şimdi HDP’li oldular, o halde MHP’ye oy vermek lazım.” Üstüne bir de şerefsizler vurgusu konunca, oldu size kaymaklı ekmek kadayıfı…
Tarif mühim. Tescilli halk düşmanlarını MHP için çalışacakları kadrolara transfer edecek tarifi yapmış oldu Bahçeli.
Tarif mühim, bazıları çaresizce “yalılarda yaşayanların yekûnu ne ki, üstelik aralarında Zerrab da var” türünden çabalarla, tarifin içini boşaltmaya, özneyi ortadan kaldırmaya çalışmışlar bugün. Yemezler. Haninin en makbul nefret öznesinin öyle analitik akıllarla emekliye sevk edilmesine kimse rıza göstermez. Beyhude çaba.
***
Tarif mühim.
Muhtemelen farkındasınızdır. Televizyonda birbirimizle tartışalım, arbede çıksın da ahaliyi ekran başında tutalım, kıymetimiz artsın diye çabalayanlar da, gazetelere manşetleri atanlar da, aslında birer tarif yapıyor. Federasyon deyince aklınıza ABD gelsin isteyenler başka, Kürtlere özel otonomi gelsin isteyenler başka bir federasyon tarifi yapıyor söz temsili. Demokrasi deyince aklınıza sandık gelsin isteyenler başka, protesto etme hakkı gelsin isteyenler başka bir demokrasi tarifi yapıyor.
Çünkü tarif mühim. Daha doğrusu tek mühim şey tarif etmek. Tarif eden kazanır. Kendi tarifini kabul ettiren, kendi fikrini kabul ettirir.
İşin buraya kadarı evrensel bir gerçeklik. Dünyanın her yerinde, bütün tarih boyunca tarifini kabul ettiren, fikrini kabul ettirmiş oldu.
Mesele şu: Herkesin bir tarifi var ve herkesinki de bir tarif işte. Mesela Bahçeli “yalılarda viski içen şerefsizler” dediğinde, halkın kadrolu nefret öznesinin sahiden de HDP’li olup olmadığına, eğer HDP’li ise bile bu yüzden ondan duyduğunuz nefrete bir ilave yapıp yapmayacağınıza siz karar verirsiniz. Yani bunun Bahçeli’nin tarifi olduğu aşikâr bir şey. Hâlbuki AKP’nin medyagörünümündekişeyi, yıllardır, kendi yaptıkları ve kendilerini haklı çıkaracak olan tarifi, AKP’nin tarifi, Erdoğan’ın tarifi olarak sunmuyor. The tarif olarak sunuyor. (hadi onların bildiği dilde söyleyelim, Al tarif olarak…)
Despotluk bu. Yani benim için despotluk bu. Taksim meydanının etrafına bariyerler dizmek, tehdit olanı içeri atmak, keyfi kanunlar çıkarmak filan değil, tarif etme tekelini elinde tutmak… Asıl despotluk bu. Çünkü despotluğun diğer bütün halleri, tarif tekelini elinizde tuttuğunuzda mümkün oluyor.
Memleketin tarif tekelini, yıllarca, sahiden de Boğaz kıyısındaki yalılara sığacak kadar küçük bir kesim, elinde tuttu. Ellerinde viski bardakları da var mıydı, bilemem. Ama Ertuğrul Özkök mesela, veya Çevik Bir filan, çağdaşlığı kendilerince tarif ettiler ve “böyle tarif edilir” dediler. Ortadoğu’yu kendilerince tarif ettiler ve “böyle tarif edilir” dediler. Vatanı kendilerince tarif ettiler ve “böyle tarif edilir” dediler. “Bizim tarifimiz bu” demediler.
Ben böyle tarif ediyorum memleketin ahvalini.