Tek Kollu Şampiyon
Köklü Japon ailelerinden birinin genç oğlu bir trafik kazasında sol kolunu kaybeder. Eksilmeyi içine sindiremez, bunalıma girer. Ailesinin denediği hiçbir şey kâr etmez. Son çare olarak bilge Sennin-San’a müracaat ederler. Bilge delikanlıyı alıkoyar, ailesini yollar.
Derhal sancılı bir eğitim süreci başlar. Delikanlı bilgenin istediği belirli bir judo oyununu öğrenmek zorundadır. Aylarca aynı oyunu çalışır. Bir yandan oyunda gelişme kaydederken bir yandan da haletiruhiyesi yavaş yavaş düzelir. Bir süre sonra oyunda ustalaştığını düşünen delikanlı yeni oyunlar öğrenmeyi isterse de Sennin-San buna izin vermez, aynı oyun üzerinde usandırıcı çalışma sürer. Delikanlı içinden isyan etse de, çaresiz, çalışır, çalışır.
Derken, Sennin-San delikanlıya, büyük bir judo turnuvasına katılacağını bildirir. Delikanlı şaşırır. Bir tek oyunla şampiyonada ne yapması beklenebilir ki? Ama itirazları ustasının kararlılığında küçücük bir çatlak bile açmaz. Çaresiz turnuvaya katılır. Müsabakaları birer birer kazanır. Sonunda şampiyon olduğunda, kendisi bile inanamaz. Şaşkınlık, gurur ve heyecan içinde ustasına koşar, “nasıl oldu bu” diye sorar.
“İki sebebi var” der Sennin-San, “birincisi, bu oyunu herkesten daha iyi yapacak kadar ustalaşmıştın.” “İkincisi” diye sorar delikanlı. “İkincisi” der Sennin-San, “bu oyuna karşılık olarak müracaat edilebilecek yegâne oyun, rakibi sol kolundan tutmaktır.”
***
Herhalde bir şehir efsanesi bu. Ama önemi yok, hayat hakkında çok şey söylüyor. Hele Türkiye’deki hayat hakkında…
12 yıldır, bir tek oyunla her güreşten galip çıkan biri memlekete vaziyet ediyor. Besbelli çocukken bir yerlerini kesmişler, içinde insanlık, vicdan filan gibi şeylerin de yer aldığı bir yerlerini… Akıl, anlaşıldığı kadarıyla, zaten baştan hamuruna eksik katılmış. Birileri almış bunu gençken, rahle-i tedrislerinden geçirmiş. Bir oyunu belletmişler. Toplumun bilinçaltındaki en derin çatlağı ezberletmişler. Rakip kim olursa olsun, tutup oyunu bu çatlağa getiriyor.
Bir de bunun şakşakçıları var. Gazete kisvesinde bir şeyler yapıyor, televizyon kanalları işletiyorlar filan. Soma’da acı bir kaza oluyor, tutup Koç’a, Aydın Doğan’a filan bağlıyorlar ipin ucunu. Onların da bildikleri tek oyun bu.
***
Bu defa, rakibini sol kolundan tutmadan da onu alt edebileceği anlaşılan biriyle mindere çıktılar. Kimdir o, bilmiyorum. Ama o özne her kimse, bunları tutup, tutup savuruyor. “Hay Allah, senaryo böyle değildi” deyip, silkelenip ayağa kalkıyorlar. Yine bildikleri tek oyun için pozisyon alıyorlar. Az sonra hop, yine sırtları mindere yapışıyor. 12 yıl boyunca kazandıkları manasız güreşlerin verdiği kibirle, “başka bir oyun daha öğrenmemiz gerekiyor galiba” demek gelmiyor akıllarına. Akıl diye bir şeyleri varsa tabii…
Eğer bunca can kaybına sebep olmasa, bu güreşi seyretmek çok eğlenceli olacaktı.