Topu Verenler, Topu Alanlar

Yeryüzündeki toplumları modernleşenler ve modernleştirilenler başlıkları altında ikiye ayırmak mümkün. Modernleşenler, yani insan aklı marifetiyle dünyanın daha iyi bir yer haline getirilebileceği varsayımını — hümanizma sürecinde — üretip, Aydınlanma marifetiyle de bu işe soyunanlar, topu aristokratların elinden alıp daha çok kişinin katılacağı bir oyun kurdular.

Modernleştirilenlerin bambaşka bir macerası oldu. Modernleşememiş olanların arasından bazıları —onlara modernleştiriciler diyelim— modernleşenlerin hayatına imrendiler ve o hayatı kendi toplumlarında tekrarlamaya heveslendiler. Bunu yapabilmek için buldukları formül, topu alıp, kendi toplumlarını oyunun dışında bırakmak oldu. Dolayısıyla, bizim gibi modernleştirilen toplumlarda kavga, neredeyse bütün yakın tarih boyunca, topu kapma ve elinde tutma kavgası oldu.

Kabaca söyleyecek olursak, modernleşme süreci, insan aklıyla dünyanın daha iyi bir yer yapılabileceği varsayımı çerçevesinde daha çok insanı aynı oyunun oyuncusu yapmak olurken, modernleştirilme süreci insan aklı denen şeyin kendi aklı olduğunu zannedenlerin çeteleşerek kendi toplumlarına nizamat verme çabası oldu. Modernleşme süreci “gelin hep birlikte oynayalım” süreci olurken, modernleştirme süreci “sizin için neyin iyi olduğunu modernleşmiş olanlardan öğrendik, siz şu topu bırakın, tribüne çıkıverin de golü atıverelim” süreci oldu.

Tanzimat döneminin, İttihat Terakki döneminin, Mustafa Kemal döneminin, İnönü döneminin, darbe dönemlerinin ve nihayet Erdoğan döneminin ortak özelliğinden söz ediyorum. Maksadın gol atmak olduğu açık değil mi? Golün nasıl atılacağını da birileri bilmiyor mu? O halde onları rahat bırakın, golü atsınlar. Zaten atıyorlar da bakın…

Tanzimatçılar sahiden de birçok gol attılar. İttihatçılar da, Atatürk ve arkadaşları da, darbeciler de ve nihayet Erdoğan da birçok gol attılar. Kinaye değil söylediğim, sahiden de memleketi modernleştireceğini umdukları, modernleşenlerin başarmış olduğunu düşündükleri pek çok şeyi kendi dönemlerinde Türkiye’de gerçekleştirdiler. Ama attıkları onca gole rağmen, skor tabelasındaki fark giderek açıldı. Modernleştiriciler, modernleştirdikleri Türkiye’nin neden hep mağlup olduğunu açıklamak zorunda kaldıklarında, oyunun dışında tuttukları ahaliye faturayı kesmekten başka bir açıklama bulamadılar.

Modernleşme başka bir şeydi, en başta söylediğim gibi… Modernleşenlerin gol atmak gibi niyetleri, bir hedefleri yoktu. Zaten olamazdı. Çünkü oyunun ne gibi meyveleri olabileceğini, oynamadan bilmenin yolu yok. Yani mesela 18. Yüzyılın İngiltere’sinde, daha önce de dediğim gibi, “bir sanayi devrimi yapalım da dünyaya model olalım” filan diyen bir irade yoktu. Aksine, sanayii beyhude bir uğraş, gelip geçici bir iştigal alanı olarak gören Fizyokratlar gibi düşünce akımları vardı ve güçlüydüler. Sanayiciler onları, onlar sanayicileri oyunun dışına itmek istemiş olabilirler. Ama modernleşme işte tam da böyle bir şeydi, itemediler. Herkes oynadı, oyunda kaldı.

Veya televizyonu icat edenler, “şu cihazı yapalım da ileride birileri kendilerince diziler, yarışma programları filan tasarlayıp…” diye hesaplar da yapmadılar. (Bu arada, radyonun mucidi diye —yanlış da olsa— bir isim biliyorsunuz ama televizyon veya bilgisayar için öyle isimler yok. Çünkü bu tür cihazlar oyunun ürünleri. Birçok kişinin katıldığı süreçlerde geliştirildiler.)

***

Erdoğan, tam da kendisinden önceki dönemlerde eleştirdiği kimler varsa, onlar gibi biri. Modernleştirici biri. Topu alıp golü atacak, şimdiye kadar kimsenin atamadığı golü atacak. Skor tabelası ansızın değişecek. Hepiniz de mutlu olmalısınız bundan. Çünkü hayatın amacı skor tabelasında önde görünmek. Böyle budalaca bir oyun anlayışı var Erdoğan’ın… Evet.

Peki ya sizin? Memleketin prestijli okullarında okumuş, diploma almış, dünyanın şifresini çözmüş olanların? Topu Erdoğan’ın elinden almak konusunda sergilediğiniz şehvetin sebebi sizin sihirli hareketlerle golü atmanızdan ibaret değil mi?

***

Modernleşme ve modernleştirilme konusunu şöyle bitireyim: Daha önce söyledim mi hatırlamıyorum ama modernleşenler yayı gerdiler, oku attılar, ok duvarın bir yerine değdi. Modernleştiriciler, modernleşenlerin okunun değdiği yeri kırmızı boyayıp, kendi toplumlarının yayını gerdiler. Bir türlü aynı noktayı vuramıyorlar ve mensup oldukları toplum adına durmaksızın aşağılık kompleksi imal edip duruyorlar. Erdoğan mesela, aklınca bu aşağılık kompleksiyle dövüştüğünü zannederek, “Amerika’yı bizim ecdadımız keşfetti” türünden zırvalar imal ediyor. Hindistan’a gitmeye çalışırken ve üstelik zaten de Hindistan’a gittiğini zannederken kazara Amerika kıyılarına çıkmış olanların bu yaptığı işi “yapılmaya değer” bir iş olarak nitelemişsiniz ya, onların okunun değdiği yeri kırmızı boyamışsınız demektir. Maç bitmiş.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin