“Türkiye’de Çok Şey Öğrendim”

Roberto Carlos giderayak “Türkiye’de çok şey öğrendim” demiş.

Brezilya Milli Takımının ve Real Madrid’in sol bekiyken Fenerbahçe’ye gelmişti. Los Galacticos’un bir parçasıydı. Türkiye’nin ondan öğreneceği çok şey vardı. Herhalde öğrenenler olmuştur. İşin bu yanında tuhaf bir şey yok. Tuhaflık, Carlos’un burada bir şeyler öğrenmiş olmasında. Sizce Roberto Carlos Türkiye’de sahiden de bir şeyler öğrenmiş midir, yoksa kompliman mı yapmak istedi?

Bana kalırsa elbette çok şey öğrenmiştir. Zaten, “Türkiye’de çok şey öğrendim” demenin Türkiye’de kompliman sayılmayacağını, herhalde daha geldiğinin haftasında öğrenmiştir. Burada projektörler, her şeyi zaten biliyor olanların üzerindedir, hâlâ öğreniyor olanlara iyi gözle bakılmaz yani.

Kaldı ki, insan her şeyiyle yabancı bir diyar olan Türkiye’de bu kadar süre yaşayıp bir şeyler öğrenmez olur mu? Rakı içmiş, şiş kebap yemiştir. İstanbul’un, Türkiye’nin tarihi hakkında bir yığın bilgi edinmiştir. Daha bir sürü şey…

***

İyi de Türkiye’de öğrenmiş olabileceği şeyler Carlos’un ne işine yarar? Muhtemelen hayatını futbolda teknik direktörlük veya yorumculuk filan yaparak sürdürecek olan biri, Türkiye’de öğrendiği şeylerden ne fayda sağlayabilir ki? Hiç. Zaten ettiği laf da bu yüzden mühim. Carlos öğrenmenin, bir kariyer planında bir gerekliliği ikmal etmese de kıymetli olabileceğini hatırlatmış oldu. Yoksa yaşayan öğrenir. Mesele öğrenmenin can sıkıcı bir zaruret mi, yoksa minnet duyulacak bir süreç mi olduğunda.

Giderayak söyleyebileceği, mesela “Türkiye’de çok şey kazandım”, “Türkiye’de çok hoş vakit geçirdim” veya “Türkiye’de çok iyi arkadaşlıklar edindim” gibi onlarca alternatif cümle varken “Türkiye’de çok şey öğrendim” cümlesini tercih ettiği için Carlos’a kanım kaynadı. İyi oldu, sayesinde bu tür insanların da mevcut olduğunu hatırlamış olduk. İnsanın sadece diskolarda, partilerde, lüks tatil köylerinde, alışveriş merkezlerinde veya makam koltuklarında mutlu olmadığını, başka tatmin yolları da olduğunu hatırladık. Az şey değil.

En son mesela, Büyükerşen’in kampanyasından sonra, “valla çok eğlendim, çok şey öğrendim” deyip gezerken, kendi cehaletimi itiraf ettiğimi Hoca’ya yetiştirmek amacıyla birbiriyle yarışanlar oldu. Yani düşünsenize, kendileri öğrenme safhasını çoktan geride bırakmışlar, artık biliyor olduklarını kazanca tahvil etme safhasındalar. Ama benim gibi, henüz ilk safhayı tamamlayamamış birinin eline kalmış koskoca Büyükerşen’in kampanyası. Ne kadar talihsiz bir durum… Allahtan bir terslik olmadı yani.

Carlos hayatın böyle, birbirinden ayrık safhalar halinde yaşanmayabileceğini hatırlattı. Sağ olsun, yolu açık olsun.

***

Bakın etrafınızdaki mebuslara, bakanlara, profesörlere, rektörlere, iş adamlarına, kaymakamlara, genel müdürlere, teknik direktörlere, sol beklere, sağ açıklara, köşe yazarlarına… “İşler yolunda, çok şey öğreniyorum” diyebilen, öğrenmekten haz duyan birileri var mı aralarında? Varsa, kendi alanının Roberto Carlos’u olursa, bir ihtimal o olur. Diğerleri, yani yaşadıkça mecburen öğrenecek olanlar, Carlosların olmadığı yerde Abdurrahman Çelebi olarak yaşayıp gidecekler.

Etrafınızda böyle birilerini göremiyorsanız, bilin ki başka dert lazım değil. Dünya çapında yıldızlar çıkarma ihtimalimiz hiç yok, keçilerin birbiriyle itişmesini seyretmeye mahkûmuz demektir.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin