Üç Kocalı Hürmüz

Malumunuz, “Afrin’e Suriye ordusu girerse, bunun neticeleri olur” gibilerden efelendik.

Görünüşe göre girdiler. Görünüşe göre Afrin’e sadece Suriye ordusu değil, Suriye’deki İranlılar da girdi. Tabloyu sadeleştirecek olursak, şu anda Afrin’de Kürtlerle, Suriye devletiyle ve İranlılarla karşı karşıyayız.

Ama yapayalnız sayılmayız.

Mesela Afrin’de Ruslar da var ama bize müdahil olmuyorlar. İlaveten, Afrin’de değilse de bölgede Amerikalılar var ve onlar da müdahil olmuyorlar. Ve… Bir de Almanya var. Bölgede olmasa da denklemde bir de Almanya var. Yani var gibi. Denklemin neresinde, ne olarak, pek de anlaşılır gibi değil ama…

Almanya, aslında başından beri işin içinde. Erdoğan’ın en sağlam, en güvenilir müttefiki olarak her gerektiğinde üstüne düşeni yaptı Merkel. Seçimden bir hayli yaralı çıkmış olsa da, çok müşkül günler yaşıyor olsa da, iki arada da olsa, lazım geleni yapmayı sürdürüyor gibi görünüyor.

Neden?

Denebilir ki —ve uzun süre öyle düşündüm ki— bölgede yekpare bir Türkiye isteyenin bir tek Almanya olmasının sebebi, istikrarsızlığın AB sınırlarına dayanmasını istemiyor, arada tampon olarak Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor olmaları. İlaveten —ve bunun bir türevi olarak— herkesin hesaba katmak gerektiğini söylediği bir faktör de, Suriyeli göçmen meselesi idi. Türkiye Suriyeli göçmen deposu olarak kalırsa, AB üstündeki göçmen —dolayısıyla da AB ülkelerindeki iktidarlar üzerindeki seçmen— baskısı sınırlandırılabilir. Kaldı ki Merkel’in —daha genelde Almanya’nın— Almanya’daki Türkler gibi bir açık yarası da var, iltihap kaparsa Almanya’nın ve dolayısıyla da siyasi iktidarın canı sıkılabilir.

Ama galiba fazlası var. Almanya galiba, Ortadoğu’daki ikinci paylaşım savaşında AB adına değil kendisi adına rol almak, savaş sonunda da bölgede hissedar olmak gibi hesaplar da yapıyor. Uzunca süredir Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmiş olan Almanya, Kürtler üzerindeki nüfuz şansını kaybettiğini anlamış ve karşı tarafa geçmiş gibi görünüyor.

Görünen o ki, bölgede sadece Suriye ordusunun Afrin’e girmesinin neticeleri olmuyor, her bir aktörün her bir hamlesinin muhtelif neticeleri oluyor. Ve saflar, neredeyse her sabah yeniden diziliyor. Değişmeyen bir şey varsa, bizim bölge dışı emperyalist güçlerin maşası olmamız gerçeği. Zevahiri kurtarmak için ona buna gürlüyor, orada burada bağırıp çağırıyoruz ama bir biçimde iletişimi sürdürdüğümüz, icabında sırtımızı sıvazlayan aktörler Merkel, Trump, ve Putin’den ibaret —her üçüyle de kapalı kapalı arkasında pazarlıklar ediliyor ve ne konuşulduğundan haberimiz olmuyor.

Türkiye’yi ta 1991’den beri bölgeye çekmeye çalıştıklarını biliyorsunuz. Her defasında derinlerde bir yerlerde bir direnç kendisini gösterdi ve Türkiye bu bölgede büyük oyuncuların bir maşası olma rolünü reddetti. Şimdi şartlar farklı. Ama sadece şartlar mı farklı yoksa “bir koyup üç alma” hesaplarına direnen —sonra da muhtelif defalar oyunu bozan— özne direncini mi kaybetti, bilemiyorum.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin