Vicdanları Yıkama Enstitüsü
1980’lerde bilim dünyası kıpır kıpırdı. Kıpırtının kaynağı, birbirinden çok farklı alanlarda olsalar da, çok geçmeden Kaos adı altında bir arada anılmaya başlayacak olan bilimsel çalışmalardı. Kaosun tarihini yazanlardan biri, Kaosçular için sokak çocukları tabirini kullanırken, diğer bilim insanlarını koro çocukları olarak adlandırmıştı. Bu tasnif çok hoşuma gitmişti. Her Pazar günü, iyi giyimli babalarının yanında, iyi giyimli annelerinin ellerinden tutup kiliseye giden, kilise korosunda bütün insanlık için iyilik temennilerini ilahilerle dile getiren koro çocuklarının muadillerini Türkçede nasıl adlandırabileceğimi o günden beri bulamadım, ama sizden, benden bahsettiğim herhalde aşikârdır.
1960’larda dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de koro çocukları solcu oldular. Çok iyiydiler. Herkes için iyilik istiyorlardı. Kendilerinin sahip olduğu her şeye herkes sahip olsun istiyorlardı. Herkesin koro çocuğu olmasını istiyorlardı. Herkes koro çocuğu olmak istiyordu ama bazıları olamıyordu, çünkü düzen kötüydü. (O vakitler, kabahati düzene değil insanlara yüklemek en büyük günahlardan biriydi.) Koro çocuklarının desteğiyle düzen değişecekti ve herkes koro çocuğu olma fırsatı bulacaktı.
Elbette sahiden sosyalist olanları, solcu olanları tenzih ederim. Ama kendilerini solcu zannedenlerin kahir ekseriyeti, vicdanını yıkamaktan başka gailesi olmayan koro çocuklarıydı. Solcuydular, çünkü solcu olmak adam olmaktı. İnsanlar için kendilerini paraladılar. Hiçbir karşılık beklemiyorlardı elbette ama ellerinin bu kadar boş kalacağını, mesailerinin hiçbir işe yaramayabileceğini akıllarına bile getirmemiş olmalılar. Kurtarmaya çalıştıkları insanların kurtulmaya hiç hevesleri olmadığı, hevesi olanların yeteneği olmadığı neticesine vardıklarında fena halde içerlediler.
Solculuğun modası geçti. Ötekilerden farklı olduklarını, adam olduklarını ifade edebilmek için bıyıklarını hiç itirazsız kestilerse de, mesailerini hak edecek itibara sahip bir mesleğin yeri dolmadı. Çaresiz kaldılar. Ama uzun sürmedi, belki de aralarından birileri ihtiyacı keşfetti. İnsanlık tarihinin en muazzam PR kampanyası marifetiyle çevrecilik imal edildi. Ebeveynleri insanlığı kurtarmaya soyunmuş olanlar, dünyayı kurtarmaya soyundular.
İşimize gelmeyen her türlü araştırma neticesini sigara firmalarının, çok uluslu şirketlerin finanse ettiğinden şüphemiz yok. Kimsesiz ve çaresiz dünyamızın içler acısı hâline tercüman olan PR kampanyalarını kim finanse etmiş olabilir ki? Biz ediyoruz. Yani koro çocukları. İnsanlar için bir şeyler yapabilecekleri ümidini kaybetmiş olan, vicdanlarını yıkamak için yeni bir malzemeye şiddetle ihtiyaç duyan bizler, ilgili TV programlarına seyirci yazılarak, İnternette tıklayarak, muazzam bağışlarda bulunarak, türlü yollarla finansman sağlıyoruz. Bir işe yaramak istiyoruz. Elbette bir işe filan yarıyor değiliz ama çevrecilik bir işe yaradığımız zannını sağlıyor. Parasını biz ödüyor, ürünü biz tüketiyoruz. Bilimsel araştırmalar bizi tatmin edecek şekilde manipüle ediliyor, yorumlanıyor, çünkü ihtiyaç sahibi olan biziz, müşteri biziz.
Adil görünüyor ve bir şikâyetim yok. Ancak çarkın dönmesi için bir kıyamet beklentisi yaratılması, insanın aşağılanması, çevreciliğin maddi veya duygusal finansmanına katılacak kadar kaynağı olmayanların suçlu ilan edilmesi, en hafifinden, ayıp oluyor.
Cemalettin N. TAŞCI