Yarın Gece Ne Olacak?

Bugünkü İstanbul mitingi de beklendiği gibi gerçekleşirse, İnce’nin mitinglerine minimum sekiz milyon civarında insan katılmış olacak. Muhtelif illerde CHP’li belediyelerin desteğiyle katılanlar varsa da, belediyelerin olmadığı illerdeki katılımın da gösterdiği gibi, ortada ciddi bir heyecan var —biz iktidarı seçimle değiştirebiliriz ümidi… Buna ekleyin Akşener’in, Karamollaoğlu’nun, HDP’nin heyecanlandırdığı insanları…

Bu müthiş bir şey. Bu toplumun iflah olmayacağını, iktidarı seçimle değiştiremeyeceğimizi bize söyleyip duran onca çokbilmişe bu kadar uzun süre maruz kaldığımız bir ülkede, defalarca deneyip başaramamış kesimlerin, bunca eşitsiz bir yarışı görüp durdukları halde bu kadar muazzam bir enerjiyi derleyebilmesi… Müthiş bir şey. Türkiye ve toplum hakkında iyimser olmak için tek başına kâfi…

Yine yenilirlerse…

Derin bir hayal kırıklığı yaşayacaklar herhalde. Ancak hepsi, şu iki ay içinde hayaller kurdular, çoluk çocuk mitinglere katıldılar, azgınlıktan uzak, medenice tavır aldılar. Bu süreçte değiştiler, çok şey kazandılar. Bütün bu kazanımlar, değişimler, toplumun hanesine yazıldı. 25 Haziran’daki Türkiye, iki ay öncekinden kesinlikle çok farklı olacak.

Mesele toplumda değil ve bunu bir defa daha gördük. Ama benim/bizim görmemiz yetmiyor. Toplumda zaten var olan enerjiyi kanalize edecek aktörlere, kurumlara ihtiyaç var. Türkiye’nin siyaset sistemi işte bu heyecanı, ümidi görebilen ve değerlendirmeyi hayal eden, buradan kendisine parlak kariyerler inşa etme hayalleri kuran aktörler üretemiyor. Sıkıntı burada…

***

Diyelim ki yarın parlamento seçimlerinde AKP 40,2 ve MHP 6,8 aldı. Millet ittifakında CHP 20,8, İyi Parti 15,9 ve Saadet ise 3,6 almış olsun. HDP de 12,3… Olabilir mi? Olabilecek muhtelif kombinasyonlardan biri gibi duruyor. Bu şartlarda AKP 278, MHP 16, Cumhur İttifakı toplamda 294 vekillik kazansın. Öte yanda Millet İttifakı ise 232 (CHP 146, İyi Parti 81 ve SP 5). HDP de 74… Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Erdoğan 44,5, İnce ise 37,7 ile ikinci tura kalsın.

Ne olur?

Hemen o gece ne olur diye soruyorum.

Cevabı bulmak için 7 Haziran 2015 gecesine dönelim. Erdoğan’ın Baykal’ı ve Tuğrul Türkeş’i davet etmeyi planladığı geceye… Ertesi gün Erdoğan, işine gelmeyen şartları değiştirmek için harekete geçerken, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli “olur mu böyle şey yav” modunu açmışlar, beklemeye geçmişlerdi.

Herkes 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki şiddeti, iki seçim arasındaki farkı açıklamak için kullanıyor. Hâlbuki o şiddet neticeyi değiştirmedi, neticeyi değiştiren ve gözlerimizin önünde oynanan oyunun önündeki perde idi. Gözlerimizin önünde oynanan oyun ise, Meclis Başkanının muhalefetten seçilememesi gibi sembolik anlamı çok yüksek hamlelerden ve koalisyon imkânlarının baltalanmasından müteşekkildi.

Erdoğan “aynı şeyleri yapıp aynı neticeyi bekleyen” bir adam. Zaten başka şeyler yapmayı bilmiyor —bilse ülke bu halde olmazdı. Bir vakittir aynı şeyler, Einstein’a inat, aynı neticeleri vermiyor. Ama Erdoğan başka şey bilmediğinden, yukarıda özetlediğim türden bir tablo çıkarsa, yine aynı şeyleri yapacak. Mesela hemen 25 Haziran günü için Koray Aydın veya Ümit Özdağ gibi bir ismi sarayına davet edecek. İyi Parti tabanında HDP düşmanlığının AKP düşmanlığından daha yüksek olmasından istifade ederek, Meclis Başkanının AKP’den seçilmesini sağlamaya çalışacak, filan.

Akşener, muhtemelen İyi Parti’den daha düşük oy alacak. Erdoğan, bu farka yaslanarak, Akşener’in İyi Parti’deki meşruiyetini tartıştırmaya çalışacak. Akşener kendisini zayıf hissederse, ister istemez Erdoğan’ın oyununa gelecek. HDP oylarıyla İyi Partili bir Meclis Başkanı seçilmesindense, İyi Parti oylarıyla AKP’li bir Meclis Başkanı seçilmesi (daha büyük rüşvet olarak, AKP oylarıyla İyi Partili bir Meclis Başkanı da olabilir) gibi, makul görünen ama sadece Erdoğan’a yarayan oyunlara meze olacak.

Karşıdaki herkes, “ama böyle şey olur mu” moduna bağlayıp, seyredecek. “Söz verilmişti, ittifak yapmıştık, biz 15 milletvekili vermiştik” ve saireler atmosfere salınacak.

Tekrar 7 Haziran – 1 Kasım arasına döneyim.

Erdoğan’a oy veregelmiş kesimlerin bir bölümü, “Erdoğan ölçüyü kaçırdı” diyerek, sandığa gitmemişti 7 Haziran’da. Daha önce “bu millet adam olmaz, iktidar sandıkta değişmez” diye düşünenlerin büyük bölümü ise, içlerine sinmese de CHP veya MHP’ye oy vermek üzere sandığa gitmişti. 7 Haziran neticesi öyle ortaya çıktı. Muhalefet Erdoğan’ın biçimsiz oyununu seyretmeye başlayınca, 7 Haziran’da sandığa gitmeyenler 1 Kasım’da “yahu bu muhalefet daha Meclis Başkanını seçtiremiyor, iyisi mi Erdoğan kalsın” deyip sandığa yöneldi —kim onları haksız bulabilir. Zoraki bir ümitle sandığa gidenler ise, “haklıymışız, bunlardan cacık olmazmış” deyip 1 Kasım’da sandığa gitmemeye karar verdiler —kim onları haksız bulabilir. Fark, şiddet yüzünden tutum değiştiren Kürtlerden filan kaynaklanmadı yani. Araştırmalara lüzum da yok, sandık neticeleri ile sabit.

Erdoğan aynı şeyleri yapacak ve bu defa aynı neticeyi alacak. İnce’nin, Akşener’in, Karamollaoğlu’nun peşinden hareketlenen, HDP’ye oy veren kitleler, Erdoğan oyun kurar, diğerleri seyrederken, “Erdoğan’dan başka oyuncu yok” noktasına gelecekler ve… Muhalif olanlar heyecanlarını kaybedip sandığa gitmeyecek. Erdoğan’dan bezmiş olsalar bile “başka alternatif yok” diyenler haklı olduklarına kanaat getirip sandığa koşacaklar.

Bingo! Erdoğan ikinci turdan zaferle çıkacak.

***

Yukarıda anlattığım gibi olacak mı?

Herhalde sandıklardan tam da öyle bir netice çıkmayacak. Ve bu anlattıklarım tam da böyle olmayacak şüphesiz. Bütün bu spekülasyonları dile getirmekten kastım şu: Mesele toplumda değil. Toplum üstüne düşeni yaptı/yapıyor. Ve muhtemelen yapacak da… Ama Türkiye’nin mevcut siyaset düzeni, karşılaştığı hamlelere karşı hamle üretmekten aciz bir yığın vasıfsız unsur tarafından istila edilmiş halde. Müşteki olduğumuz hal, orada, gerekli hamleleri yapmasını beklediklerimizin manasız bir biçimde, “toplumun kendi kendine” iş yapmasını beklemelerinden —ve netice hâsıl olmayınca da toplumu suçlamalarından— kaynaklanıyor. Siyasetçimiz yok —dolayısıyla da siyaset yok.

Erdoğan oyunu akıllı oynuyor, dâhice hamleler yapıyor da değil. Her hamlesi kolayca boşa çıkarılabilir, yavan hamleler. Mesele şu ki, o iyi-kötü bir hamle yapıyor. Karşısındakiler “toplumda iş yok azizim” frekansında, kendilerini aklamak, başarısızlıklarına mazeret üretmekle meşguller. İnce ve/veya Kılıçdaroğlu mesela, Akşener’in yarın gece düşeceği açmazda onu rahatlatmanın, marke etmenin de “kendi işleri”, kendi işlerinin bir parçası olduğunu idrak edemeyecekler.

Filan.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin