YAŞ’ta Ne Oldu?
Biliyorsunuz işte, bazı generaller bazı mevkilere atandı, bazılarının önü kesildi, tabii olarak da başkalarının önü açıldı.
Önü kesilenlerin kabahatlerini de biliyorsunuz muhtemelen. Mesela Cumhurbaşkanı eşinin elini sıkmamak filan gibi protestolardan haberiniz var. Ama o gün o heyette, bugün önü açılmış olan generaller yer alsaydı nasıl davranacaklardı, bilmiyoruz. Belki onlar Hayrunnisa hanıma sırtlarını döneceklerdi.
Belki böyle bir protestoyu kendilerine yakıştıramayacaklardı. İyi ama bu ne manaya gelecekti? Hayrunnisa hanımın köşkteki mevcudiyetini içlerine sindirdiklerine mi hükmedecektik? Demokrasiye saygılı olduklarına, içlerine sinmeyen hususlarda bile parlamentonun iradesine saygı gösterdiklerine mi? Yoksa koltuklarını korumak için her şeye razı gelebileceklerine mi?
Neye hükmedersek hükmedelim, muhtemelen yanılacaktık. Davranışlar repertuarı, her vakit, sebepler repertuarından dardır. Davranışlara bakarak, arkasında neyin yattığını tespit etmek müşküldür.
***
Önü kesilen generaller ile önü açılanların arasında, üstelik, davranış tercihleri açısından bile çok anlamlı bir fark olduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla YAŞ’ın asıl mühim neticesi şu generalin yerine bunun önünün açılması değil. YAŞ’ın çok daha mühim, uzun vadeli bir yığın neticesi var.
27 Nisan muhtırası seçimleri ne kadar etkilediyse, YAŞ süreci de referandumu o kadar etkileyecek mesela. 28 Nisan 2007 günü Anadolu kasabalarının kahvehanelerinde mayalanmaya başlayan öfke ve kararlılık, 22 Temmuz’da AKP’nin kesin zaferinin yegâne dayanağıydı. Aynı kahvehanelerde dünden itibaren bir kahramanlık hikâyesinin ete kemiğe bürünmeye başladığını tahmin etmek zor değil.
Yaz sıcağında mitingler organize etmek için çok emek harcandığı, çok çileye katlanıldığı aşikâr. Ama meydanlarda haykırılan onca saçmalık kimsenin tercihini etkilemeyecek. Aile veya dost meclislerinde, iftar ile teravih arasında koyulaşacak olan sohbetler ise çok şeyi etkileyecek. YAŞ süreci, bu sohbetlere, mitinglerde söylenen onca sözden çok daha doğurgan bir malzeme sağlamış oldu.
***
Öyle görünüyor ki, kalan kısa sürede çok beklenmedik şeyler olmazsa, 13 Eylül sabahı muzaffer olarak uyanacak olan Erdoğan’dır. 27 Nisan’da yenildiği için 22 Temmuz’da kazanmıştı. Şimdi, Ağustos başında kazandığı için 12 Eylül’de kazanacak.
Gençken, dolar düşünce de yükselince de ABD’nin kazandığını ilk idrak ettiğimde, fena halde şaşırmıştım. Bu şaşkınlık işime yaradı. Dünyayı, ekonomi denen oyunu filan daha iyi anlamak için kafa yormam gerektiğini kavradım. Zamanla, bana öğretilen zırvaların pek çoğunun muhayyel bir dünya için olduğunu, gerçekliğin dokusunun bambaşka olduğunu fark ettim.
YAŞ süreci kendini Aydınlanmacı zannedenlerde de benzer bir aydınlanmaya vesile olabilir mi? Her şartta kaybedenler problemin kendilerinde olduğuna ihtimal vermeye başlayabilirler mi? Türkiye’yi, dünyayı ve siyaseti okumakta istihdam ettikleri kavram ve anlayışları gözden geçirme ihtiyacı hissedebilirler mi?
Zannetmem. Ama eğer yanılırsam, eğer böyle bir süreç başlarsa, bu YAŞ’ın en hayırlı neticesi bu olur.
Cemalettin N. TAŞCI