Yukarıda Havalar Sert

Bir gün bir Bölüm Başkanı hanımefendiyle sohbet ediyorken, “ben Rektör olmak istiyorum” dedi. Bölümüne öğretim görevlisi olarak atanmasını istemediği biri, Rektörün baskısıyla atanmıştı.

Aslında baskı, daha önce, kudretli bir Belediye Başkanından gelmişti. Bahse konu olan şahıs, Belediye Başkanının komşusunun oğluydu. Psikolojik sıkıntıları vardı. Ailesi “Üniversitede emniyette olur” diye düşünmüştü besbelli. Bölüm Başkanı hanım, normal şartlarda kimsenin direnemediği Belediye Başkanına —aralarındaki dostluğa rağmen, bölümünün bir düşkünler yurdu olarak görülmesini içine sindiremediğinden— direnmiş ama… Rektör direnememişti. Hanımefendi böyle “zayıf” olmaya da katlanamıyor, “güçlü” olmak istiyordu.

Dedim ki “sen bir kıçıkırık Bölüm Başkanısın, sana ayda yılda bir böyle baskı geliyor, Rektör olsan her gün onlarca benzer şeyle karşılaşacak, daha yüksek frekansla daha çok yenilgi alacaksın”.

***

Dünyada bir tek kişi yok ki, “hah işte tam benim arzuladığım gibi dizildi bütün taşlar” diyebiliyor olsun. Taşların herhangi bir andaki herhangi bir kompozisyonu, şu veya bu sebeple “herkese” rahatsızlık verecek unsurlar ihtiva ediyor.

Evet, dünyada güçlü insanlar var. İsterse sizi işinizden edebilecek insanlar var. İsterse hatta, size fiziksel zarar verdirebilecek olanlar var.

Ama…

Bu demek değil ki, taşları istedikleri gibi dizebiliyorlar.

Hatta…

Hiyerarşi basamaklarında yukarı çıktıkça siz, gücünüz arttıkça, bağımlılıklarınız artar. Zayıflığınız artar.

Aydınlanmacı aklın mütemmim cüzlerinden biri olan lineerlik varsayımı, tam tersini söylüyor. Gücünüz arttıkça etrafınızı kendi keyfinize göre düzenleme kabiliyetinizin artacağını varsaymak kolay. Öyle olacağını ve neden öyle olacağını anlatmak, dile getirmek, ifade etmek de kolay. Ama pratikte, gerçekte işler öyle yürümüyor. Lakin gücünüz arttıkça daha da sık bir frekansla, daha da arzu etmediğiniz şeyleri yapmak zorunda kalacağınızı anlamak da, anlatmak da müşkül olduğundan, Aydınlanmacı efsane hayatiyetini koruyor.

***

Erdoğan sahneye, taşların dizilişine itirazı olan geniş kesimlerin “sözcüsü” olarak çıktı. Enerjisini çoktan kaybetmiş, askeri darbeler vasıtasıyla toplumdan uzaklaştırılarak, Olympos’a taşınarak ancak varlığını muhafaza edebilen malum çevreler, tehdidi anında gördüler ve “cepheden” taarruza geçtiler. Çoktan kaybetmiş olduklarını, aynı şeyleri yaparak aynı neticeleri alamayacaklarını idrak edemeyecek kadar zavallıydılar.

Enerjisini kaybetmiş bu idraksiz kesimlerin zulmünden ikrah getirmiş birileri, hani “yetmez ama evetçiler” diye yaftalananlar, “yetti gari, taşları yeniden dizelim” diye Erdoğan’a destek verdiler. Onlardan değildim, hiç olmadım. Daha ilk günden itibaren değildim. Ama onlar ile onları mermi yağmuruna tutanlar arasında taraf olmam gerekse, kesinlikle “yetmez ama evetçiler”in yanında saf tutardım. Bir defa, eski düzen makul bir düzen değildi, adil ve soylu değildi ama esas mühimi, artık sürdürülebilir değildi. Kendilerine haksız ve mesnetsiz bir imtiyaz sağlıyor diye, ne pahasına olursa olsun onu muhafaza etmeye çalışanlarla yan yana durmam mümkün değildi.

Ama o nevzuhur kesimle birlikte Erdoğan’a destek olmak da makul değildi. Niyetlerinin salih olduğunu, “Erdoğan yönlendirilebilir ve makul olan ona yaptırılabilir” diye düşündüklerini biliyorum. Ama bence mevzu Erdoğan’da veya başkalarında —mesela Evren’de— düğümlenmiyordu. Yukarı çıktıkça karar verme kabiliyetinin artacağı varsayımında düğümleniyordu. Dolayısıyla yapılması elzem görünen işi yapmak için güçlü bir aktör inşa etme fikri idi yanlış olan, Erdoğan’ı veya başkasını desteklemek değil.

***

Erdoğan sahneye, taşların dizilişine itirazı olan geniş kesimlerin “sözcüsü” olarak çıktı ve… Taşların “kendisine itiraz edilemeyecek bir dizilişinin mevcut olduğu” varsayımı yüzünden her şeyi eline yüzüne bulaştırdı. Zavallı bir adamdı. Gücü artınca zavallı ve güçlü bir adam halini aldı. Gezi’den bu yana da, zavallı, güçlü ve bitmiş bir adam olarak, birilerinin oyuncağı halinde, debelenip duruyor.

Güç yoğunlaşınca, o gücü ele geçirenler taşları istedikleri gibi dizmeye, düzen tesis etmeye muktedir olamazlar, başta söyledim. Ama zarar vermeye muktedir olabilirler. Erdoğan da, debelendikçe, kendisine, çevresine, temsil ettiği kesimlere, ülkeye, bölgeye, dünyaya fena halde zarar verebiliyor, veriyor.

Yukarıda söylediklerimin 24 Haziran’la bir alakası yok. 24 Haziran’da neler olup biteceği hakkında net bir fikrim yok. Ama nelerin olmayacağını kolaylıkla söyleyebilirim. Erdoğan’ı mümkün kılan şartların hiçbiri değişmedi ve 24 Haziran o şartları değiştirebilecekmiş gibi görünmüyor. Aydınlanmacılar problemin —gerçeklikle her test edilişinde un ufak olan— varsayımlarından kaynaklandığını görmediler, Erdoğan’a ve ona oy verenlere fatura etmeyi sürdürüp duruyorlar. “Yetmez ama evetçiler” Erdoğan hususunda yanıldıklarını ama benzer şartlarda aynı tercihi yapacaklarını söylüyorlar. Güçlü bir aktör marifetiyle, onu “kullanarak” etrafa nizam verme tasavvurlarından vazgeçmiş değiller. Sadece Erdoğan’ın peşinden sürükleneneler değişti. Başlangıçta sadece taşların dizilişine itirazları vardı, artık taşların nasıl dizilmiş olması gerektiği konusunda “biçimsiz ve manasız” bir tasavvurları var.

(Bu noktada herhalde bir parantez açmak gerekiyor: Mantıkta “A değil” demek ile “B” demek arasında muazzam bir fark var, burada anlatmaya çalışmak çok yorucu görünüyor. Erdoğan’ın temsil ettiği kesimler, sağlıklı, enerjik ve ümitvar bir biçimde “A değil” diyorlardı. Erdoğan onları enfekte etti ve hanidir “B” demekteler. Dolayısıyla olabilirliklerinin hemen hepsini iptal ettiler ve… Neyse.)

Gerçeklik “kural tabanlı” bir oyun. Eğer kurallar değişirse, herkes yeniden pozisyon alır ve toplumun ana kesimleri de daha randımanlı, daha insani bir oyunun birer parçası haline gelebilirler. 24 Haziran bu hususta bir kıvılcım olabilirdi. Olamayacakmış gibi görünüyor. Ama sandık neticeleri, yeni bir süreci tetikleyebilir.

Hani… Bu hengâmede saygıdeğer bir meşgale arayanlar varsa, onlar için belirteyim dedim.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin