Zar Tutmak Zar Tutanı Değiştirir

Geçen yıl bu vakitler Türkiye şimdiki Türkiye’yi hiç andırmıyordu. Nasıl bir Türkiye’ydi hatırlıyor musunuz? Bence yanılıyorsunuz, hatırlamıyorsunuz. Yani bir yıl önce Türkiye’yi nasıl görüyordunuz, onu hatırlamıyorsunuz. Hatırlayamazsınız. Hatırlayamayız.

Ben de hatırlayamıyorum. Ama benim, izin verirseniz, bir farkım var. Bir yıl önce diyordum ki —başka birçok şeyin yanı sıra— “bir yıla kalmadan bugün Türkiye hakkında düşündüğümüz hiçbir şeyi hatırlayamayacağız.” Daha genelde, bir yıl içinde Türkiye’de çok şeyin değişeceğini, Türkiye’nin önündeki seçimler ve saire hakkında o günlerde tahminde bulunmanın mümkün olmadığını söylüyordum.

Dolayısıyla, hatırlayamayacağım, bugün istesem de yeniden kuramayacağım o günlerdeki ruh durumumun (ve ayrıca Türkiye’nin ruh durumunun) bir şemasını çıkarmış ve saklamıştım. Ruh durumunu saklayamasam da, tarifini saklamıştım yani.

Şöyle bir şeydi o günlerdeki Türkiye: Her şey Erdoğan’ın kontrolü altında görülüyordu ve o istediği sürece de öyle gideceğinden kimsenin —sadece dostlarının değil, düşmanlarının da— şüphesi yoktu. Erdoğan şimdiki gibi biri değildi. Bana göre o vakit de sevimsiz biriydi ama sevimsizliği bambaşka sebeplerden kaynaklanıyordu. Merhametsizliği, vicdansızlığı, korkaklığı, seviyesizlikte sınır bilmezliği filan henüz bu kadar ortaya dökülmemişti. Gerçi alametler vardı. Ama benim için sevimsizliğin kaynağı pratik tutumlarından daha çok, kişiliğinin muhtemel neticeleri hakkındaki teorik çıkarımlarımdan kaynaklanıyordu. Yoksa, pratikte, pekala adammış gibi davranabiliyordu henüz.

Ve geçen Mayıs’ın ortaları geldiğinde, benim alarma geçmiş olmamın üzerinden aylar geçmişti bile. Bir şeyler olacaktı. Mevcut durum sürmeyecekti. Ne olacaktı? Bilmiyordum. Dolayısıyla “bir şeyler olacak” dediğimde pek az kişi bana kulak veriyordu. Daha önce benzer laflar ettiğimde kulak asmamış ama sonra bir şeylerin olduğuna şahit olmuş bir avuç kişi.

Peki, neden alarma geçmiştim. Türkiye, olağanüstü öngörülebilir görünüyordu. Dünya o kadar öngörülebilir değil. Âlem kendisi o kadar öngörülebilir değilken âlemin bir bileşeni çok öngörülebilir davranabilir mi? Davranabilir. Ama bu ekstra öngörülebilirliğin bir maliyeti olur. Öngörülebilirlik, kontrol sayesinde mümkün olur. Âlem kompleks bir sistem. Bazı bileşenleri kontrol sistemi olarak yeniden örgütlenebilir. Eğer bir kontrol sistemi olarak örgütlenen sistem bir sosyal sistemse, ya o sosyal sistemin atıklarının sürekli ihraç edilmesi gerekir (ki Türkiye’nin böyle bir transfer şebekesi yoktu) veya bir yerlerde bir şeyler birikir. Biz onları göremeyiz ama onlar havuzu (yani kontrol sistemini) denizden (yani âlemden) ayıran duvarları kemirirler. Gediğin nereden açılacağını bilemeyiz ama gedik açılacağını bilebiliriz.

Kontrol sistemlerinin en ciddi neticelerinden biri, onları inşa edenlerin artık kontrol dışı olaylara çok hassas olmalarıdır. Amcam tavla oynamayı severdi. Ama müthiş zar tutardı. Öyle ikide bir düşeş atmaktan söz etmiyorum. Eğer se-yek gerekiyorsa se-yek, penc-i-dü gerekiyorsa penc-i-dü atardı. Dolayısıyla kimse onunla tavla oynamak istemezdi. Ben bir şartla oynardım. Dörde kadar zar tutması serbestti. Sonra fincanla atacaktı. Her defasında 4-0 öne geçerdi amcam ve hemen her defasında onu oradan yenerdim. Çünkü zar tutmak zar tutanı değiştirir. Eğer istediğiniz zarı atabiliyorsanız, istediğiniz zar gelmediğinde, gelen zar pekâlâ işe yarar bir zar olsa bile, o zarı oynamayı beceremezsiniz.

Tekrarlayayım: Zar tutarsanız oyunu kazanırsınız. Ama zar tutan biri olarak, artık oyun oynamayı beceremez biri haline de dönüşürsünüz. Hayat böyle.

Ve bir gün gelir, zar istediğiniz gibi düşmez. O gün gelir. Erdoğan için de o gün, yaklaşık bir yıl önce geldi.

O günü de ayrıca anlatayım.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin